•Jon•
Günler sonra yolladığımız kuzgunlardan sadece Mormont ve Glover hanesinden geri dönüş olmuştu. Mormont hanesine zaten gidecektik ama Glover hanesinden kabul edilmemiz bir nebze de olsa içimde bir umut doğurmuştu. Kara kaleden getirilen tekneler ile Ayı Adasına yelken açmaya hazırlanırken Sansa heyecanla yanıma gelmişti.
"Jon! Sör Davos geldi." Dedi ve arkamı döndüğümde kendisini de görmüştüm. Margaery hakkında söyleyeceği tek bir kötü haber, tüm günümü mahvedebilirdi. Onu sadece bir kaç günlüğüne tanıma şansım olmuştu ama zarar görmesini istemiyordum. Ölürken ve geri gelirken yanımda sadece o vardı. O günden beri yine her gün rüyamda o anı görüyordum. Sanki zaman benim için o gün durmuş gibi sadece Margaery'nin bana söylediği söz zihnimde yankılanıyordu.
"Leydi Tyrell'i sorunsuz bir şekilde Yüksekbahçe'ye ulaştırdım." Dedi ve rahat bir nefes almıştım sonunda. Onu bir daha göremeyeceğimi biliyordum ama en azından her gün rüyamda sesini duyabiliyordum.
"Hayalet nerde?" Diye sordum ve Sansa şaşkınlıkla yüzüme baktı.
"Hayalet mi? Bir saniye...Hayalet yaşıyor mu? Bunu bana neden söylemedin daha önce?"
"Eee...bilmem."
"Nerde peki şimdi? Onu görmek istiyorum. Leydi yaşasaydı ne kadar büyüyecekti çok merak ediyorum." Dedi ve bu sefer anlamaz bir şekilde bana bakan Davos oldu. Açıklama gereği duymuştum.
"Leydi, Sansa'nın ulukurdu. Öldürüldü."
"Bunu duyduğuma üzüldüm Leydi Sansa. Hayalet gelmek istemedi. Tyrell'in yanından ayrılmadı maalesef. Savaş patlak vermeden geri dönmek istedim. Kurt yolu biliyordur umarım."
"Biliyor merak etmeyin. Geri gelecektir. Sadece...Leydi Tyrell ile aralarında bir bağ oluşmuş gibiydi. Yanından ayrılması zor olacaktır. Sör Davos, bizde ayı adasına gidiyorduk. Sizde bize eşlik edin." Dedim ve Sansa'nın elinden tutup tekneye binmesine yardım ettim. Davos yanıma geldiğinde sanki gizli bir şey söyleyecekmiş gibi iyice dibime gelerek sessiz bir şekilde konuştu.
"Tyrell'in yanından ayrılırken bana, onu unutmayacağımı söyleyin dedi."
"Eee...bu gizli bir bilgi miydi Davos? Neden sessizce anlatıyorsun?"
"Bilmem. Belki...ben düşündüm ki aranızda bir şey vardır falan...herneyse. Belli ki yanlış düşünmüşüm."
"Yanlış düşünmüşsün. Hazırlanmamız gereken bir savaş var." Dedim ve tekneye bindim.
-Bir süre sonra-
"Ayı adasına hoşgeldiniz." Dedi küçük bir kız. Shireen'den en fazla bir yaş daha büyük gözüküyordu. Sağında ve solunda üstatları oturmuş, bizi baştan aşağı süzüyordular. Lyanna Mormont'un bu kadar genç biri olmasını hiç beklemiyordum.
"Leydi Mormont..." dedim ve hafifçe eğilerek selam verdim. Sansa boğazını temizleyerek hemen lafa girmişti.
"Doğduğunuz günü hatırlıyorum Leydim. Lyanna halamın ismi verilmişti. Onu hiç tanıma fırsatım olmadı ama çok güzel olduğunu duymuştum. Eminim siz de öyle olacaksınız."
"Sanmıyorum. Annem güzel değildi. Hatta hiç güzel değildi ama iyi bir savaşçıydı. Abin Robb Stark için savaşırken öldü." Dedi. Sert mizaçlı ve lafı dolandırmayı sevmediği belli oluyordu. Sanki karşımda 11 yaşında bir kız çocuğu değil de politikanın içinden gelmiş 30'lu yaşlarında biri oturuyordu. Sansa tüm konuşma hevesini kaybetmiş bir şekilde bana baktı.
"Ben Kara Kale'de amcanızın emrinde hizmet ettim Leydi Lyanna. O da büyük bir savaşçı ve onurlu bir adamdı. Onun kâhyasıydım hatta..." dedim ve lafımı kesip araya girdi hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Kurt - Jon Snow
FanfictionJon Snow ölümden geri döndükten sonra Ak gezenleri durdurmak ve ailesinin intikamını almak için beklenmedik ittifaklar kurar. Gece nöbetindeki kardeşleri tarafından ihanete uğramadan bir gün önce Margaery Tyrell ile tanışmasıyla tüm hayatı ve kader...