004

79 14 20
                                    

"kaveh! saçmalıyorsun şu an! kaveh dedim!" toplantı salonundan söyleyeceği ne varsa söyleyip çıkmıştı kaveh. kaeya ile konuştukları günün üzerinden bir hafta geçmiş, sumeru'ya dönmüşlerdi ve kaveh kendisini hazırlayabildiğinde önce anthony'ye sonra da hakan'a söylemişti verdiği kararı. tahmin edilebilir tepkiler vermişti iki finansman da. "bunu bize yapamazsın. biz sana sahip çıkanlardık, yedirdik içirdik! bu şekilde ihanet edemezsin bize!"

şimdi dışardalardı ve pek çok kişi gösteriyi seyrediyordu. kaveh duyduğu son cümlelerle adımlarını durdurdu ve yavaşça geriye döndü. "ne dedin az önce?" dedi yavaşça. anthony'nin üzerine yürüdüğünde yaşlı adam şaşkınlıkla geriledi. kaveh öyle iyi bir vision kullanıcısı değildi. onun mesleği ön plandaydı. ama vision sahibi olmayan anthony ona karşı pek bir şey yapabilecek değildi. "bir daha söyle." yaşını umursamadan yakasına yapıştığı adamdan onu diğer arkadaşları ayırdı çünkü sonuçlarının iyi olmayacağını biliyorlardı.

"tamam abi, sakin ol lan."

"beni beslediniz, bana sahip çıktınız öyle mi? benim her zerremi kullandınız siz!" öfkeyle bağırdığında onu tutanlar da kendilerini geri çekmişlerdi. "her şeyimden faydalandınız! sizi en aşağıdan en yukarıya taşıyanlardan biriydim ben. ama buraya kadar tamam mı? ne haliniz varsa görün. kendinize yeni bir besleme bulup ona babalık edersiniz artık. orospu çocukları."

binanın zemin katındaki herkes sessizdi. kaveh ortamı terk ettiğinde anthony fenalaşarak kendisini arkadaşının kollarına bıraktı. ortam oldukça gergin ve karışmış haldeydi. bu sebeple drift idmanından dönen yarışçılar şaşkın şaşkın etrafa bakınmıştı lobide.

"neler oluyor?" alhaitham koltuklardan birine yatırılmış anthony'ye ilerleyip kalabalığı yardığında hemen hemen herkes sessizleşti ve uğultu bir anda kayboldu. kimse kendisine itiraf edemese de alhaitham olayları öğrendiğinde orada olmak istemiyorlardı. bu sebeple otuz kişinin yirmisi bir şekilde tüymüştü bile. alhaitham daha fazla gerilmişti şimdi. "hey, neler oluyor dedim? bir sonraki yarış mı problem? sorun ne? teknik birkaç şey mi yoksa federasyon ile alakalı bir şey mi?"

anthony hiçbir şeyi duymaz bir halde kendi kendine sayıklarken menajerlerden biri boğazını temizledi önce. "kaveh ile alakalı, haitham..."

alhaitham'ın gergin omuzları daha da gerilmiş, boynundaki damarlar birkaç dakikaya kalmadan ortaya çıkacak olan kaosu haber vermek adına belirginleşmişti. sakin kalmaya gayret ederek sordu: "ona bir şey mi oldu?"

"o nankör... o nankör..." anthony hâlâ sayıklıyordu. ve kaveh'in neden nankör sıfatı ile anıldığını oldukça merak ediyordu alhaitham da. "verdiğim, yedirdiğim her şey haram olsun ona... helal etmiyorum... ah, nankör çocuk..." anthony için gelen şifacılar onu bir odaya götürürlerken alhaitham şaşkınlıkla izliyordu giden bedeni.

gözleri menajer suna'yı bulduğunda suna uzunca bir iç çekti. "kaveh artık bizimle olmayacak. istifa etmiş. takımdan ayrıldı yani..."

"ne?" alhaitham'ın dudaklarından başka herhangi bir şey çıkmamıştı. "ne?" çıkamamıştı...

girdiği şoktan kurtulamadı birkaç dakika boyunca. lobi koltuklarından birine oturup bekledi. "neden..?"

"açık değil mi?" konuşan kişi diğer bir yarışçı olan oğuz'du. herkes ona dönmüştü. oğuz ise elleri ceplerinde ayaklarına bakmaktaydı. "o çocuk tahminimden uzun dayandı diyebilirim size. sırf anthony'ye borçlu hissettiği için takımı sırtlıyordu." oğuz takımdaki herkesten yaşlıydı. kaveh'ten de büyüktü ve alhaitham'ın aksine daha uzun vakit geçirmişlerdi onunla. bu yüzden kaveh'i daha iyi tanıyordu. "kaveh iyi bir çocuk. anthony'ye bakmayın. nankör dediğine falan yani... hiçbir nankörlüğü olmaz onun. aksine, zorunda olmamasına rağmen bunca zaman bu takımda bizimle olduğu için teşekkür etmeli anthony ona."

"iyi de, ne diye ayrıldı ki şimdi? bizim göremediğimiz bir kavgaları husumetleri mi oldu anthony ile?" diye sordu suna.

oğuz omzunu silkti. "çok basit aslında. kaveh yaptığı işin görülmesini ve övülmesini isteyen bir çocuktu küçüklüğünden beri."

behrouz mırıldandı. "ve övülen tek kişi alhaitham'dı..."

"kendinizi çocuğun yerine koyun." dedi oğuz, pek de umursuyormuş gibi görünmezken. "görmezden gelinmek kadar ağır bir ceza var mıdır sizce?"

alhaitham odasına çıktıktan sonra uykusu olmasına rağmen uyuyamadı. sinirli değildi. kaveh'e kızgın değildi. sadece, ismini koyamadığı bir duygu altında eziliyordu.

"ben bundan sonra ne için yarışacağım ki?" sesli dile getirdiği cümlesi hislerini kabullenmesini kolaylaştırdı. evet, alhaitham bu yüzden yarışlara katılıyordu. araçtan indikten sonra kaveh'in kendisini övüşlerini dinlemeyi seviyordu. kaveh'in mükemmel hale getirdiği araçla tüm dünyaya hava atmayı, onun yeteneği ile bir canavara dönüşen aracını herkeslere göstermeyi seviyordu. alhaitham ona dair pek çok şeyi seviyordu. sadece bu duyguları içinde yaşamak daha kolay geliyordu ona. söyleme gereği duymamıştı öncesinde kimseye. ne kaveh'e ne kendisine...

"sence kaveh gerçekten de gitti mi?" odasına gelen ve birkaç dakika sessizce etrafta dolandıktan sonra konuya giren siru konuşup konuşmamak arasında gidip gelmekteydi. alhaitham'ın ruh hallerinden korkuyordu. bu çocuk yalnızca iyi bir yarışçı değil, çok iyi bir element kullanıcısıydı çünkü. "biliyorsun öncesinde de anthony ile çok kavga etmişti."

alhaitham telefonunun yardımı ile kafasını dağıtmaya çalışıyordu. uyuşuk bir şekilde mırıldandı. "öncesinde bu kadar büyümemişti de..."

olayın ciddiyetinin farkındaydı ikisi de. kaveh bu kez gerçekten gitmiş gibi görünüyordu. bu gerçekle nasıl başa çıkacakları ise ekibe kalmıştı.

kupa # al haitham + kavehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin