003

86 14 27
                                        

gözlerini açtığında bulunduğu odayı ve yatmakta olduğu yatağı garipsedi kaveh. saniyeler sonra dünü hatırladı ve yüzünü kaşıyıp yatakta doğrulmaya çalıştı. fakat belindeki kol buna mani oldu ve gerisin geri yatağa yatmak zorunda kaldı.

"haitham, alhaitham." oğlanın kolundan kurtulmaya çalışıp da başarısız olduğunda çareyi ona seslenmekte buldu. uykudaki bir insan nasıl bu kadar sıkı tutabilirdi bir şeyi? "hey! sana diyorum, uyan!" biraz güç kullanması gerekse de alhaitham'dan kurtulmayı başardı ve öfkeyle yatakta doğrulup ona baktı.

alhaitham hiç de yeni uyanmış gibi durmuyordu. hatta bir elinde telefon vardı ve gözleri ondaydı. kaveh sinirle karnına vurduğunda refleksle bacaklarını kendisine çekti ve inledi. "ne yap-" ama kaveh onu dinlemeden yataktan da kalktı. tabii bu hareketi ile birlikte dün içtiği onca içki bir anda ağzına geldi ve eli ile ağzına baskı uygulamak zorunda kaldı.

"hey, ne oldu?" alhaitham da onun ayakta öylece durmasından dolayı doğrulmuş, kaveh'e yaklaşmıştı.

kaveh ona dokunan eli boştaki eli ile ittirdi ve midesindeki bulantıyı geçirmeye çalıştı. kendisini çok da sarsmamaya çalışarak odadaki tuvalete girdi ve klozete eğilip bir süre bekledi. uzun saçlarını bir eliyle yukarıya topladıktan sonra da midesindeki iğrenç sıvıyı tamamen dışarı çıkardı. kusmaktan nefret ederdi, ağzındaki o tat daha çok kusmasını sağlardı ve bir türlü sonu gelmeyecekmiş gibi hissederdi bunun. burnundan nefes alamadığı ve ağzından aldığı her nefesin ardından kustuğu dakikalar geride kaldıktan sonra titreyen bacaklarıyla doğruldu.

ellerini ve ağzını yıkadıktan sonra lavabonun kapısında onu izleyen alhaitham'a baktı. "ne var?" dedi ters ters.

"neden bu kadar içtin ki? içki seni kötü yapıyor, biliyorsun."

"ayık olmak da yeterince kötü." diye mırıldandı ve kapıya ilerledi. "takım kahvaltıya falan indi mi? haberin var mı?"

"saat sabahın altısı, kaveh. hiç sanmıyorum. otelden çıkışımız iki gün sonra olacak. muhtemelen herkes uzun süre yataktan çıkmayacaktır."

"doğru." başını salladı ve herhangi bir şey yapmadı. odadan çıktıktan sonra hen yandaki odasına girmek için tam elini kaldırmıştı ki duraksadı. muhtemelen oda arkadaşı yatakta o kızlaydı ve onları o halde görmek oldukça kötü olurdu kaveh için. bu yüzden odaya girmeden kattan ayrıldı. asansör yerine merdivenleri kullanmayı tercih etmişti ve bu kesinlikle iyi bir karardı. çünkü iki kat aşağısı otele ait koca bir sergiye ayrılmıştı. yapacak hiçbir şeyi olmadığı için yavaşça içeri girdi ve uzun uzun inceledi her bir tabloyu. kırmızı ve beyazla harmanlanan oldukça soyut resimlerdi hepsi de.

kimse olmadığından dolayı alanın ortasına usulca çöktü ve bir tabloyu o şekilde uzun uzun seyre koyuldu. çok hoşuna gitmişti yoruma açık bu eserler.

"seni bulmak için güvenlik kameralarına baktırmak zorunda kaldım." duyduğu sesle irkilen kaveh hızlıca ayağa kalkmıştı ve salona giren kaeya'ya çevirmişti gözlerini. onu gördüğü için rahatlarken hafifçe gülmüştü de. "neyse ki tanınan biriyim de benim için yaptılar hani."

"erken uyandım ve sonra burayı buldum. hoşuma gitti, sanatla o kadar ilgilenmesem de."

"ben de o kadar ilgilenmem sanatla." dedi kaeya omzunu silkerken. "bir tek seninle ilgileniyorum işte."

kaveh gözlerini devirdi ve onun saçlarını sertçe dağıttı. "velet." dedi sonra da gülerek.

"kahvaltı yaptın mı? yapmadıysan eğer harika bir yere götüreceğim seni. yarıştan önceki gün takımca gittik ve mekan o kadar güzeldi ki, görmeni istiyorum mutlaka."

kaveh derin bir nefes alıp verdi ve başını salladı. "senden kurtuluş yok zaten, gidelim bakalım." kaeya kocaman gülümsedi ve kaveh'in önüne düşüp konuşarak yürümeye başladı. kaveh'in aklı ise kaeya'nın o an anlattığı fontaine kafelerinde değildi. yarış günü yaptığı teklifteydi...

"alhaitham bana yazdı." kaeya sırıtarak telefonuna bakarken kaveh pek de umursuyor gibi durmuyordu bu durumu. ne yazdığını bile sormamıştı çünkü muhtemelen biliyordu. bu durgunluğu sebebiyle kaeya telefonunu bıraktı ve ilgiyle karşısındaki oğlana baktı. "durgunsun bayağı. neyin var? alhaitham ile kavga falan mı ettiniz?"

kaveh elindeki çatalı bırakmış ve arkasına yaslanmıştı. kaeya'nın onu getirdiği yerin manzarası harika bir göldü ve kahvaltı için ihtiyaç duyulan sebzeler tüm müşterilerin görebileceği küçük bir bahçeden toplanıyordu. çalışanların kıyafetleri şehirle uyumlu, şıktı.

"geçen yarıştan önce..." diye girdi söze. gözleri göldeki kuğularda ve adını bilmediği diğer canlılardaydı. "yaptığın teklifte ciddi miydin?" gözleri kaeya'yı bulduğunda şaşırdığını gördü oğlanın. şaka yapmış olduğunu düşündürdü bu da kaveh'e. ve içinden kendisine kızmaya başladı.

"gerçekten düşünüyor musun ayrılmayı!" kaeya'nın heyecanı kaveh'in aklındaki olumsuz düşünceleri anlık da olsa durdururken ne diyeceğini şaşırdı. "elbette ciddiydim kaveh, elbette. sen teyvat üzerindeki en iyi teknisyensin. takımın bunu fark etmiyor olabilir ama ben biliyorum. ben seni fark ediyorum kaveh. ben senin ne kadar değerli olduğunu biliyorum..."

kaveh usulca yutkundu. "benim takımla yaptığım herhangi bir sözleşme yok. beni onlara bağlayan bir sözleşme hiç olmadı. bu yüzden ayrılmam kolay olacaktır."

"için rahat etmeyecekse bu dönem yarışları bittiğinde ayrıl onlardan. eğer böyle rahat edeceksen..." kaeya onun kararsızlığını fark etmişti ve buna hitaben konuşuyordu. "benim yaptığım yalnızca bir teklifti. hem de içten, samimi bir teklif. o takımdakiler ellerindeki elmasın farkında değillerdi ve bu da beni çıldırtmaya yetiyordu doğrusu."

"ben hor görülmeye alışmıştım zaten kaeya." dedi kaveh yavaşça. omuzları düşüktü ve yirmi sekiz yaşındaki bedeni çökmüş vaziyetteydi. "benim alışık olmadığım şey senin övgülerindi. ama bir kere bunu tattıktan sonra, bir kere senin ağzından ne kadar iyi olduğumu duyduktan sonra bu takımda yapamayacağımın bilincindeydim. yıllarca, koskoca dört yıl boyunca onlardan saygı bekledim ama istediğimi bana vermediler. aldığım paranın diğerlerinden çok olması hiçbir şey ifade etmiyordu aslını istersen. ben sadece işime saygı duyulmasını, biraz olsun yüceltilmesini dilemiştim. hepsi bu..."

kaeya başlangıçta sadece alhaitham'ın motivasyonunu kırmak için kaveh ile konuşuyordu aslında. tek amacı onun yarıştaki performansını düşürmekti. ama kaveh ile konuştukça, sohbet ettikçe haitham umurunda olmaz olmuştu. kaveh istediği kadar hislerine karşılık vermeyecek olsundu, kaeya için onunla karşılıklı sohbet etmek bile tatmin ediciydi. üzüldüğü tek şey aihaitham'a bariz duygular besleyen kaveh'e alhaitham'ın karşılık vermiyor oluşuydu. oysa kaveh gibi birisinden hoşlanmamak mümkün değildi kaeya'ya göre.

"o takımda mutlu olmadığını uzaktan görüyordum kaveh. hem de uzun zamandır... senin için tek dileğim onlardan kurtulmandı bu yüzden. onlardan ayrıldığında takımımdan sana direkt davet gelecek, emin ol. kabul et ya da etme. bizi değil de başka birini tercih et, inan önemi yok. tamam mı? yeter ki mutsuz olduğun bir yerde kalma."

kaveh dolan gözlerini saklamak adına gözlerini kaçırdı ve elinin tersiyle sildi. "bazen aklımı okuduğunu ve duymak istediklerimi bu sayede bilebildiğini düşünüyorum biliyor musun?" dedi ağlamaklı bir sesle. "iyi geldiğini inkar edemeyeceğim ama bir o kadar kötü de hissettiriyor. bunları en yakınımdakilerden değil de senden duyuyor olmak canımı acıtıyor."

kaeya yavaşça ayağa kalktı ve sandalyesini sakince kaveh'in yanına çekti. bedeni tamamen ona bakacak şekilde oturdu. "en yakınlarından biri olayım o zaman?" diye mırıldandı yavaşça.

kaveh kıvrılan dudaklarını engelleyemedi. serçe parmağını kaeya'ya uzattı. "en yakın arkadaş. sadece bu, tamam mı?"

kaeya'nın kocaman gülümsemesi için oldukça yeterliydi bu diyalog. kaveh'in serçe parmağını kendisininki ile sardıktan sonra enerjik bir sesle konuştu. "en yakın arkadaş!"

kupa # al haitham + kavehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin