İyi okumalar dilerim
Neva Işık
Pes etmek. Kimine göre bir başarı kimine göre zayıflık demekti. Pes etmeye yer arayan birine zor gelmeyezdi belki fakat hiç pes etmeyen biri bu kelimeyi aklının ucundan geçirmeyi bile istemezdi. Ben hangi taraftayım. Güçlü olanların mı zayıf olanların mı, güçlü gibi görünüp zayif olanların mı zayıf gibi görünüp güçlü olanların mı? Bilmiyorum. Belki zayıf olarak adlandırdığımız taraftayımdım. Belki benim olduğum taraf arafta olan taraftı. Güçlü tarafta olmadığım kesindi. Çoğu zaman pes ederdim tıpkı abilerim tarafından her gün dayak yerken karşılık vermeye gücüm kalmayınca veya annem bana günlerce yemek vermediği zaman yalvarmaktan yorulunca pes ederdim. Tek pes etmediğim an vardı oda ara sokaklarda beni köşeye sıkıştırıp bedenime dokunmaya çalışan adama vurduğum zamandı. Tek kendimi güçlü hissettiğim andı belkide oda kısa sürmüştü. Sonrasında ne kadar derimi soyarcasına yıkasamda o pislikten kurtulamamıştım. Her zaman yaptığım gibi bu olayıda gizlicektim, içime gömücektim. Başka çarem yoktu.
Peki şuan ne yapmam gerekiyordu, uyanmam mı yoksa sonsuza kadar uyumam mı? Uyanırsam herşey son hız devam edicekti, uyanmazsam benimle birlikte bütün bilgiler gömülecekti.
Galiba devam etmem gerekiyordu. Süper kahraman değildim, dünyayı kurtarmayacaktım ama yaşamam gerekiyordu. En azından bir süre daha. Nedenini bende bilmiyordum.• • • • • • • • • • •
Uyanmıştım. Ne kadar süre olmuştu bilmiyorum. Odada tektim yada tek olduğumu düşünüyordum. Etrada bakma gereksiniminde bulunmamıştım. Beyaz tavanla bakışıyordum. Yataktan kalkmaya çalıştığımda yaralarım buna izin vermemişti ve geri yatmaktan başka seçenek kalmamıştı. Burnuma gelen buram buram dezenfektan kokusuyla nerde olduğum belliydi. O haldeyken kurtulmam pek mümkün değildi. Baran bu kimlik işini çok ciddiye almıştı ve beni yaşatmak için sınırları zorladığı belliydi. O bir mucize yaratmıştı. Belki çıkarı için belkide merakı için bunu o hariç kimse bilemezdi.
Bedenimdeki yaraların acısını dindirmek için verdikleri ağrı kesiciler etkisini kaybederken ağrılarım kendini göstermeye başlamıştı çoktan. Birkaç dakika sonra odanın kapısı açıldı. Kafamı çevirme gereksinimi duymamıştım. Gelen kişiyi tahmin edebiliyordum. Zaten iki seçenek vardı ve düşündüğüm ilk seçenek olan doktor gelmişti. Duymaktan nefret ettiğim o cümleyi işittim. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" bu cümle birçok kişi için normal gelebilirdi hatta bazıları bu cümleyi duymadıklarından dolayı şikayetçiydi fakat ben bu cümleyi o kadar yanlış kişilerden duymuştum ki artık midemi bulandırıyor ve nefret etmeme sebep oluyordu. "Ağrılarım var, canım yanıyor." Demiştim. Kibar olmaya çalışarak. Sorudan bağımsız bir cevap vermiştim ama iyiyim veya kötüyüm şuan benim için doğru bir cevap değildi. Serumumun içine ağrı kesici koyduracağını söylemisti. Tam cümlesine devam edeceği sırada tekrardan odanın kapısı açıldı. Kafamı biraz kaldırıp o tarafa baktığımda Baran -namıdeğer Toprak- ve Oğuz'un geldiğini gördüm. Doktor konuşmasına devam etmişti ama çokta umrumda sayılmazdı. Tek duyduğum cümle " Toprak bey ilk müdahaleyi yapmasaydı herşey çok farklı olabilirdi." Demişti ve gitmişti. Açık açık ona borçlu olduğumu söylüyordu. Ona mı kalmıştı bunun hesabını yapmak. Yatakta dikleşmek için tekrardan haraket ettiğimde bu sefer Baran yardım etmişti. Sadece yanımda kimliği için durduğuna yemin edebilirdim. Yoksa neden yanımda olsun ki. İyilik meleği miydi ? Hiç sanmıyorum. Sadece çıkarı vardı bu işten. Biraz göz gezdirdiğimde. Uzundu hemen hemen 1.90 dı. Kaslı ve yapılı olduğu on kilometre öteden anlaşılabilirdi. Altında toprak ve çimen lekeleri, yer yerde kanımla bezenmiş beyazlığından eser kalmamış bir pantalon, üstünde de yeni giydiği belli olan siyah polo yaka tişört vardı. Üstü çıplakken çok daha iyiydi ama neysee. Kahve saçları aksiyona dayanamamış ve dağılmıştı. Düzeltme gereği duyduğunu sanmıyorumdum. Çokta yakışmıştı. Dünyadaki en iyi sanatçılar bir araya gelse bile böyle olağanüstü derecede mükemmel bir tablo yaratamazlardı. Hani derler ya beyaz atlı prens işte onlar gibiydi. Bir süre daha sessizce bakışmıştık. Bu sinir bozucu ölüm sessizliğine daha fazla dayanamadım. "Bir insanı yaşatacak kadar mı önemli kimliğin?" Demistim. "Sorularını hep yanlış zamanda soruyorsun." Demişti. Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. "Ne sormalıymışım bay çok bilmiş ?" Sorumla tek kaşı havalandi ve derin bir nefes alarak "Ne kadar süredir bilinçsiz kaldığını veya durumun hakkında bilgi falan edinmek istemiyor musun?" Bu cümleyi bir tık bıkkınca söylemişti. Klasik sorular sormamı bekliyordu. Bu soruları şuan ikinci plana atabilirdim çünkü daha çok merak ettiğim sorular vardı. "O sorular bekleyebilir." Derin bir nefes aldım. Ciğerlerimin kapasitesi azalmış gibi hissediyordum. Aldığım nefes yetmemişti. Çokta umursamadan konuşmaya devam ettim. "O doktor sana niye gerçek adınla hitap etmedi halbuki senin şahsi doktorun değil mi?" Dediğimle kaşlarını çattı. "Sen benim hakkımda bu kadar bilgiyi nerden biliyorsun ajan falan misin?" Demişti. Yarım ağız gülmüştüm. "Bilmem belki öyleyim belkide değilim, kim bilir." Söylediğim şeyle ayaklanmış, bir hışınla odadan çıkmıştı. Oğuz'da onun peşinden çıkmıştı. Birkaç dakika sonrada hemşireler gelmişti ve serumuma büyük ihtimalle doktorun dediği ağrı kesiciyi enjekte edip gitmişlerdi. Biraz uyumaya çalıştım. Bir an önce toplarlanıp gitmem gerekiyordu.
• • • • • • • • • • •
Nemisa;
Neva uyuduğu gibi uyandım. Bedeni kontrolüm altına aldım. Kolumdaki serumu çekerek çıkarttım. Bedendeki hiçbir acıyı hissetmiyorum. Beden benim değildi zaten istesemde hissedemezdim. Sadece kendi duygularımı hissediyordum. Odayı biraz göz gezdirdim. Gördüğüm dolap ile yataktan kalkarak yanına gittim. Dolabın kapaklarını açtığımda gördüğüm kıyafetler ile üstümdeki hastane önlüğünü çıkarttım. Siyah dar kot, üstüne siyah tişört ve yeşil bir ceket giydim. Etiketleri bile üstünde duruyordu ya Baran benim için getirmişti yada benden bir önce burda yatan kişi burda unutmuştu. Gerçi tam olmuştu kıyafetler bu kadar tesadüf olma ihtimali azdı. Ama imkansız değildi. Hicbir sey imkansız olmazdı. Yatağin kenarında duran ayakkabılarımı giyerken kapı açıldı. İstifimi bozmadan bağcıklarımı bağlarken artık tanıdık gelen o ses kulaklarıma ilişti. "Napiyosun sen daha yeni uyandin nereye böyle?" Telaşla söylemisti. Ne kadar gerçek bir telaştı bilmem. Rol yapıyorsa kesinlikle oyuncu olması gerekiyordu. Bağcıklarımı bağlandıktan sonra dikildim ve yüzüne baktım."Ben iyiyim yaptıkların için teşekkür ederim ama gitmem gerek." Demistim. Tam giderken önüme Oğuz geçti. Baran konuşmaya başladı. " Gidemezsin hiçbir yere." Demişti otoriter sesiyle. "Öyle bir giderim ki seni bir tarafıma bile takmam." Dedim. "Gidemezsin dedim sana dikişlerin patlıcak yat şu yatağa! " Bağırmadan söylemişti bu cümleyi ama bağırsa bu kadar etki yaratmazdı üstümde. Pısırık bir kedi yada köle değildim onun istediği şeyi yapmicaktim. Ne kadar şuan onun dediği doğru olsada sonuçta bu beden benim değildi ama kontrol bendeydi. Oğuz'u iterek tekrardan gitmek için hamle yaptığım sırada bu sefer bağırarak "Nereye gidersen git bulucam seni! " Demisti. Arkama bile bakmadan bende bagirmistim. "Elinden geleni ardına koyma Toprak." Hastanenin kapısından çıkarak yolda gördüğüm herhangi bir taksiyi durdurdum ve ordan uzaklastim.• • • • • • • • •
Evin dört bir yanındaki kitapları karıştırıyordum. Yoktu hiçbir yerde yoktu. Nerdeydi bu. Sanki kendi gibi büyülerinide toprağa görmmüştü. Artık aramaktan sıkılınca olduğum yere çökmüştüm. Kafamı yukarı kaldırarak bana bir işaret vermesi için tanrıma yalvarıyordum. İblisime yalvarıyordum. Yaklaşık iki saat olmuştu geleli ama ben hicbir sey bulamamıştım bile. Çok kitap vardı ama içleri boştu. O öldükten sonra bütün kitapların içinde yazan bilgiler ve büyüler uçup gitmişti. Çünkü bütün bu kitapları yazan kişi oydu ve bir büyüyle bilgilerini korumaya almıştı. Çokta iyi yapmıştı büyüsünü çünkü hiçbir bilgi kalmamıştı ortada. Ne yapacaktım. Sonsuza kadar bu şekilde kalamazdim. Zaten bulunduğum beden fâniydi. Belki yarın belkide bugün elbet bu beden ölücekti. Ben sonsuza kadar bu bedende kalcaktim. Buna mahkumdum. Bir yolunu bulamazsam ne iblisime kavuşacaktım nede huzura. Belkide benim sonum buydu. İsmini son kez zikrederken uyandığımda beden hangimizin elinde olucağını düşünürken zihnimde eski anılarım canlanmaya başladı.
• • • • • • • •
Düzenlicektir.
Umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katil Heryerde
Novela JuvenilNemisa'nın ruhu yıllar önce TD yüzünden ele geçiriliyor ve 1135 yıl sonra ruhu ölüm makinesi olarak ajan bir kızın bedenine girerek cinayet üstüne cinayet işliyor.Ajan kızımız cinayetlerin kimin işlediğini arıyor fakat bilmiyor ki kendi bedenindeki...