Ömer'den:
"Neredesin sen?" Eve geç kalan Asiye'ye sorgulayıcı ifadelerle bakıyordum. "Bu halin ne?" Dedim kireç gibi olmuş suratını kastederek.
"B-ben..." dedi ve durdu. "Sen ne?" Dedim tahamülsüzce. "Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?! Ben bile bu kadar zaman dışarıda değilsem senin ne işin var?!"
Korku ile baktı gözlerime. "Ömer tamam. Özür dilerim bir daha olmaz." Üzerine bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kısalttım. "Ne yaptın bu saate kadar dışarıda?"
İç çekti. "Doruk'laydım."
İşaret parmağımı kaldırıp konuştum. "Babam yok iken bu evin erkeği benim! Kafama göre kimse ile buluşup konuşamazsın!" İçimdeki öfke fırtınası dinmek bilmiyordu. Her an pimi çekilmiş bomba gibiydim.
"Ömer yeter!" Dedi en sonunda dayanamayarak. "Çocuk muşum gibi davranmayı kes! Senden izin alacak değilim."
"Alacaksın!" Dedim sinirle sıktığım dişlerimin arasından. Parmaklarım ile kolunu kavradım bu sefer. "Ben ne dersem o olacak!"
"Ömer yeter! Bırak kolumu!" O an kolunu sıktığımı bile farketmeden tutmaya devam ettim. Kolunu uzaklaştırmaya çalıştı ama izin vermedim.
"Asiye!" Diye bağırdım ona. "Bir daha olmayacak bu konuşma!"
"Ömer bırakır mısın kolumu? Ne oluyor sana?" Derken tutmaya devam ettim. Sanki istemsizce yapıyordu bunu bedenim. Beynim bana oyun oynuyordu. Ensemden, göğüs kafesime kadar titreme girmişti tekrar. Avuç içlerim terlemişti. O an Asiyen'in söylediği iki kelime ile kendimden nefret ettim. "Canımı acıtıyorsun!" Hemen çekmiştim parmaklarımı. Kahrolsun ki yine krizim tutmuştu. Bu lanet uyuşturucu esiri yapmıştı beni.
"Ha?" Kendime gelmem ile suratına baktım Asiye'nin. Yanağından tişörtüne inmişti yaşlar. Yine karanlığım ile savaştığım anlardan biriydi. "Ben..." kolu kızarmıştı. Durup, yutkundum.
"Tamam Ömer konuşmak istemiyorum!" Odasına giderken arkasından seslendim. "Asiye ben.. canını yakmak istemedim" dinlemeden kapıyı kapattı.
Göğüsümden, boğazıma kadar gelen yumru... gözlerimin yaşarması, yanağımdan yere düşen yaşlar. Ben kardeşime zarar vermiştim. Bu sabah Süsen'e, sevdiğim kıza, şimdide kardeşime... etrafımdaki herkese böyle zarar mı verecektim?
"Ömer ne bu bağırış?" yanıma gelen annem ile kafamı yere indirdim. "Ağladın mı sen oğlum?"
"Anne ben.. Ben çok iğrenç bir insan oldum." Dedim sayıklar gibi. Iğrençtende öte bir haldeydim. Bitiktim, tükenmiştim, yorulmuştum... kısacası yanık bir sigara gibi.. yavaş, yavaş buhar olup erimiştim.
"Oğlum o ne demek şimdi?" Dedi sorgulayıcı ifaderle. "Hem Sen ilaçlarını içtin mi?" Birde o ilaçlar vardı dimi. Yapmadığım birşeyin sonucu olan ama onlara mahkum olduğum ilaçlar.
"İçmedim! Içmekte istemiyorum anne!" Gururumu okşuyordu artık hasta muamelesi görmek. Hasta değilimdim ben bağımlıydım sadece. Şerefsizce, adice, vicdansızca, haberim olmadan tek taraflı bir savaş başlatmıştı; bana bunu yapan.
Savaş alanına gelmemiş, çıkacak yürek bulamamıştı karşıma. Nedenini bile bilmediğim bir savaş vardı ve ben savaş alnında olduğumu bile bilmiyordum. Kim yaptıysa kendimden beter edecektim onu.
And içiyorum.
"Ömer oğlum." Dedi annem yüzümü ellerinin arasına alırken. "Annecim lütfen yapma böyle. Bak sende, bizde harap olduk." O kadar üzgündü ki...
Anne senin bu kadar üzülmene kim sebep oluyorsa hesabını soracağım.
Derin nefes alıp verdim. "Tamam anne odama koy yatmadan içeceğim" kıyamıyordum ona. Üzülmesini asla istemiyordum.
"Söz ver." Dedi emin olmak için. " Söz veriyorum."
Yanağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra Asiye'nin odasına doğru ilerledim. Birazda olsun sakinleşmiştim. Yavaşça kapıyı tıklatıp içeri girdim. Yatmaya hazırlanıyordu sanırım. "Asiye" dedim yumuşak bir sesle. "Konuşabilir miyiz?"
Onaylayarak kafa sallayınca içeri girdim. Yanına oturdum. Koluna çarptı gözüm. Sıktığım yer morarmıştı. Kolunu tutup gözümü ayırmadan konuştum. "Ö-özür dilerim. Ben kendimde değildim."
Kolunu tuttuğum elimin üstüne koydu elini. Gozlerime baktı. "Senin böyle birşey yapmayacağını hatta uyuşturucu yüzünden bu kadar sinirli olduğunu biliyorum. Önemsemedim fazla zaten."
Sıkıntı ile iç çektim. "Niye bu kadar yumuşaksın Asiye. Bağır çağır, konuşma benimle. Ama bu kadar yumuşak olma n'olur. Zaten suçlu hissediyorum daha çok üzülüyorum."
"Ya Ömer saçmalama." Dedi gülerek. "Biz kardeşiz. Aramızda olabilir böyle şeyler."
Bende onun gibi gülerek cevap verdim. "Valla mı? O zaman ben hergün bir yerlerini morartabilirim."
"O kadarda değil" ikimizde gülüştükten sonra sıkıca sarıldım ona. Kardeş olmak böyle birşeydi işte. Mesela üstüne su döktü diye büyük kavga çıkartıp, kurumadan barışabilmekti. "Sana uyuşturucu vermeleri iyi mi oldu ne?" Hâlâ sarılmış bir şekilde kaşlarımı çattım. "O niye?"
"Şevkat duyguların kabardı çünkü. Abi triplerine girip özür dile barışalım demedin."
"Yoo hâlâ abiyim ben."
Biraz daha gülüştükten sonra odama çekildim. Ilaçlarım masamın üstündeydi. Söz vermiştim bir kere anneme. İlacımı Alıp içeceğim sıra kapının çalması ile durdum. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi ki? Herkesten önce çıkıp kapıyı açtım. Polisler gelmişti. İyide neden?
"Buyrun?" Dedim sorgulayıcı ifadelerle. "Ömer Eren?" Diye sordu ıçlerinden bir tanesi.
"Benim?"
"Sizi, Zeynep Kalkan cinayetinin şüphelisi olarak karakola almak zorundayız."
Bölüm sonu...
(Zeynep Kalkan: partide öldürülen kız)
Evet kısa oldu farkındayım. Ama telafi edeceğim.
Ömer bağımlılığı atlatabilecek mi?
Asiye ve Ömer kardeşliği nasıldı?
Hikaye asıl buradan sonra başlıyor. Okumakta kalınn..
#Süsöm aşkı başarabilecek mi?
Bu hikâyeye çok üst üste bölüm geldi. Buna biraz ara verip diğerlerini yazacağım bundan sonraki hafta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çeşmi Siyahım
Roman d'amour"Peki ne demek Bu Çeşmi Siyahım?" "Kara gözlüm demek." "Senin gözlerin gibi yani..."