"Mutluluk, gülüşünde saklı..."
Yazar'dan📌
Ağlamak istersin ama gözlerin kilitlenir. Buğusu kalır, kırmızı izleriyle beraber. Hayat donar, tüm güzelliğini yitirir. Boğazındaki düğüm; tel örgü gibi yerleşir. Yanarsın... Yanarsın ama bu yangın küllenmez. Saatler geçtikçe daha da artar ama kimse hissetmez, görmez. Canından bir parça kopar; Etinden tırnağını söker gibi, göğüs kafesinden yüreğini çıkartır gibi.
Hastane bahçesindeki bankta oturmuş, kafasını ellerinin arasına almıştı, Ömer. Belki hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti kendini. Hatta suçlu...
İçeride can çekiyordu sevdası. Ömrü bitiyordu. Belki Süsen, canını acıtmıştı. Onu terketmişti. Ama sevgisi, aşkı daha ağır basıyordu. Kahrolsun ki hala çok seviyordu.
Belkide en son Süsen'e söylediği sözler bile bir nebze de olsa içini dökmek, rahatlamak hatta onunda canını yakmak içindi.
Ama gel, gör ki ne içini boşaltmış, nede rahatlamıştı. Sadece Süsen'in canını yaktığı ile kalmıştı. O kadar pişman olmuştu ki ona, o kelimeleri söylediği için. Hem Süsen, onu terk ettiği için kırgın, hemde o sözleri söylediği için pişmandı. Her ne kadar kızsa, kırılsada kıyamıyordu ona. Seven, sevdiğine kıyamazdı ki.
İç çektiği sıra omzuna değen el, ile irkildi. Ağır, ağır kaldırdı kafasını yukarı. Göz, göze geldiği kişiyi görünce, anlam veremez ifadelerle baktı. Karşısında ki kişi belki adını bile unuttuğu, okula Süsen'i bırakmak ve hatta almak için gelen çocuktu. Bilhassa, kısaca Kerem'di.
"Buyur?" Diye sordu. Tahammül seviyesi sonlardaydı.
"Canın, çok mu yanıyor?" Kerem'in sorduğu soru ile ona karşı tüm gardını indirdi Ömer. İstemsizce...
Olumlu anlamda kafa salladı, dolu gözleri ile. "Çok kelimesi, az kalır."
Kerem, elini cebine attıp, bir paket çıkardı ve ona bir dal uzattı. "Efkarı alır."
Ömer, önce tereddüt etsede elini kaldırıp, aldı o bir dal sigarayı. Daha önce hiç denemişti ve nasıl kullanılır bilmiyordu. O yüzden, öylece baktı o dala.
Kerem, onun bu haline histerik bir gülüş atıp, bir çakmak çıkardı. "Ucunu çakmağa değdir." Çakmağı yakınca, Ömer'de onun dediği gibi, çakmağa yaklaştırdı sigaranın ucunu. Yakmayı başarınca, zehirli dumanı içine çekti... Çekti ama hemen öksürdü.
Kendine de bir dal çıkarıp, yaktı Kerem. Zehirli dumanı içine çekerken, Ömer'in yanına oturdu. "Sen, daha toysun be kardeşim."
Ömer, bu gereksiz samimiyetten rahatsız olmamıştı. Kafasını ona çevirip ona cevabını merak ettiği, ama bi' o kadar da korktuğu soruyu sordu. "Süsen'in durumu nasıl?"
"Neden kendin gidip, öğrenmiyorsun?" Kerem'in sorduğu soruya sessiz kalmayı seçti Ömer. Çünkü en son Süsen'e söylediği o sözler, onu koruyamayışı, gözünün önünde kanlar içinde yere düşmesi, aklından çıkmıyordu. Ama henüz bunları Kerem'e anlatacak kadar yakın hissetmiyordu. Kafasını önüne aldı ve bir fırt daha çekti sigaradan. Her ne kadar da acı tadı genzini yaksada bu, ona iyi gelmişti. En azından kendisi, böyle hissetmişti.
Kerem, zehirli dumanı geri püskürtürken konuştu. "Çünkü onu, koruyamadığın için yanına gitmeye utanıyorsun. Suçluluk duygusu hissediyorsun. Belki dokunurken kıyamıyordun, senin dokunmaya koyamadığın kişiye, acımadan kıydılar ve sende onu, koruyamadın diye kendine, kızıyorsun! Ona, bunu yapan kişiyi bulup, soluğunu kesmek istiyorsun! Nefesin kesiliyor, göğüs kafesin daralıyor çünkü sevdiğin kız, içeride can çekişirken sen, burada elin kolun bağlı oturuyorsun!" Başta bunları her ne kadar sakin söylemeye çalışsa da, sonlara doğru öfkesine hakim olamadı Kerem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çeşmi Siyahım
Romance"Peki ne demek Bu Çeşmi Siyahım?" "Kara gözlüm demek." "Senin gözlerin gibi yani..."