Tam içime rahat bir nefes alayım derken aklıma nereye gideceğim geldi. Albay gelince onu aramamı söyledi. Öyle mi yapsam yoksa yolu kendim mi bulmaya çalışsam? Annem en son başına bela alma demişti. En iyisi Albayı arayayım. Albayın numarasını girdim. Telefon çalmaya başlayınca kulağıma doğru götürdüm.
"Alo"
"Alo!" Albayın olgun sesi duyuldu.
"İyi günler albayım ben Hakkari'ye geldim ama nereye gideceğim."
"Efnan bekle ben hemen asker göndereceğim."
"Tamam, teşekkür ederim"
"Rica ederim, görüşürüz"
Bende ona "görüşürüz" görüşürüz deyip kapattım.
Bir banka oturup beklemeye başladım. Beklerken valizim ve çantamın süsleri ile oynuyordum. Bunu yapmaktan artık canım sıkılınca etrafa bakındım. Etraftaki insanları süzüpte kombinlerini puanladım. Ahh sıkıntıdan patlamak üzereyim. Şimdi kafamı duvara sokucam!
Ne yapsam diye düşünmeye başladım. Aklıma çantamda kulaklığım olduğu geldi. Hemen çıkarmaya çalıştım ama çantam çok dağınık olduğu için bulamadım. Sinirden çantamı yere fırlattım. Tam o anda beni askeri araçta izleyen asker üniformalı, genç,uzun bir adam gördüm.
Yüzümdeki kanlar yanağıma toplandı. Araçtaki karizmanın formülünü bulmuş adam kafasını hafif eğerek;
"Efnan Afşar?" Zorla kocaman gülümseyerek. Çantamı hemen yerden aldım ve konuşmaya başladım.
"Evet evet benim." Hızlı hızlı göz kırpıp gülümseyerek camdan ona bakmaya devam ettim. Benim olduğum tarafta ki kapa doğru uzandı ve açtı. Ben valizimi arka kapıya koymaya çalıştım ama valiz kalkmıyordu. Rezilliğin vücut bulmuş hali falan mıyım ben? Arkamda sandal ile karışık barut kokusu geldi. Çok güzel kokuyordu. Yavaşça arkamı döndüğümde kaslı göğsü ile karşılaştım. İlk önce göğsü ile bakıştık sonra kafamı yavaş yavaş kaldırdım. Göz göze geldiğimiz an içim titredi resmen. Bir insan bu kadar mı keskin, soğuk ve acımasız bakar?
Biraz da gözleri ile bakıştık. Kafasını yüzüme doğru eğdi. Ben noluyo lan derken hızlıca kafasını hızlıca eğip valizimi kaldırdı. Adamın tek eliyle kaldırdığını ben iki elimle bile kaldıramıyordum. Kaldırdığı valizi hemen arkaya koydu.
"Teşekkür ederim" diye mırıldandım sessizce. Duymadı galiba sadece bakıp şoför yerine oturdu. Bende hala açık duran kapıya oturdum. Eski neşemi tekrar takınarak;
"Merhaba."
Hiç ses vermedi. Ben ona merakla bakınca merhaba gibisinden mırıldandı. Tekrar ona gülümsedim.
"Adınız ne? Benimki Efnan. Ayy pardon zaten adımı biliyorsunuz."
Yine sert ve kalın sesle "Barın Barlas."
"Memnun oldum." Bu sefer hiç sesi çıkmadı. Galiba konuşmayı sevmiyor ama insan bu kadar mı belli eder.
Ortadaki dikiz aynasından kendime baktım. Rüzgardan dolayı saçım hep glossuma yapıştığı için glossum dağılmıştı. Dikiz aynasını kendime doğru çevirdim. Çantamda ki glossumu çıkarıp sürmeye başladım.
Bana baktığını hissettim. Ona doğru döndüm.
"Bir şey mi var?"
Dudağı hafif titredi. Gülmemek için direniyordu. O an çok büyük ayıp ettiğimi hissettim.
"Ahh! Özür dilerim. Sürmek ister misin? Başta sormadım ama."
Gözlerinde hiç birşey gözükmüyordu. Ama o an gözünde şaşırma kırıntıları gördüm. Lan yanlış bir şey mi yaptım?
İşimi bitirdiğimde aynayı tekrar eski yerine çevirdim. Elimde ki glossu hatırlayarak ona doğru uzattım. Almayacağını adım kadar biliyordum. Bir bana bir de glossuma bakıyordu.
İşte o an şaşırtacak bir hareket yaptı. Elimde ki glossu aldı. Lan ben ona 600 TL verdim. Almaz diye uzatmıştım ben onu. Yine de ona gülümsedim. Elinde ki Kiko, simli, 17 numara cebine attı.
Bende asker konuşkan falan olur zannediyordum. Kafamda glossumun onun dolgun dudağında nasıl duracağını hayal ediyordum. Araba sürerken o kadar ciddiydi ki kendini çok önemli bir iş yapıyor gibi görüyordu.
Hala canım sıkılıyordu. Arabayı inceliyordum yani güzel bir arabaydı. Gözlerimi yola çevirdiğinim de küçücük, tüyleri pislikle kaplanmış sarı bir kedi gördüm. Yerde yatıyordu. İlk önce ölü zannettim. Ama küçücük eli hareket edince
"Arabayı durdur lütfen" ona melül melül bakıyordum. Anlamsızca arabayı durdurdu. Hala boş boş bakıyordu. Tabiki anlamaz çünkü kedinin olduğu taraf benim tarafımdaydı. Hemen arabadan indim. Koşa koşa kedinin yanına gittim.
Elime aldım. Soğuktan tir tir titriyordu. Hemen ceketimin arasına koydum. Arabaya doğru ilerledim. Arabanın yanına gelince kapıyı açıp koltuğa oturdum. Bana anlamsız ve merakla bakan çift gözler hissettim. Ceketim de ki küçük kediyi çıkarttım. Ona baktığım boş bakışlarını yine gördüm.
"Çok tatlı sevsene" ona uzattım ama o hiç dokunmanın kenarından bile geçmedi. Hala boş boş bakmaya devam etti. En sonunda koskocaman damarlı elini tutup kediye doğru götürdüm. Elim elindeyken kediye elini sürttürdüm. Bunu birkaç defa daha tekrarlarken elini bıraktım. Elini bıraktığım an elini kediden geri çekti.
"Neden sevmiyorsun? Çok tatlı değil mi?"
"Çok pis ve çirkin"
Bunu diyince ağzım açık kaldı. Ona ters ters baktım.
"Hayır çok tatlı" deyip kedinin ağzından öptüm. Bana iğrenerek baktı.
"Kızım ne iğrençsin ya" ona dil çıkardım."
Ben hala kediyi sevmeyi devam ederken bir yerde durduk. Baktığımda burasının askeriye olduğunu gördüm. Arabayı park edince kapıyı açıp indim. Beni bekleyen Albayı karşımda görünce gülümsedim...
2. Bölüme hooossgeldiniz
Bu bölüm nasildi dmden bana mesaj atarmisiniz kitap hakkında 💓💞💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
Teen FictionHayatında hiç sevgi görmemiş bir asker oğlana sevgiyle gülümseyen hemşireye kalbinde taht yapan gençlerin hikayesi.