gitmek..

17 4 2
                                    


Efil Ekim gözlerini, gözlerine çarpan ışıkla araladı. kaç saattir uyuyordu, bilmiyordu ama sanki günlerdir uyuyor gibiydi.

ayaklanıp odadan çıktı, susuzluktan ölmek üzereydi sanki.

mutfağa girdiğinde gözleri masanın üzerinde duran nota takıldı. Ne olduğunu umursamadan suyunu doldurdu ve kafasına dikti. içtiği suyla daha iyi olduğunu hissettiğinde masaya oturdu ve notu eline aldı. üzerinde ne yazdığını okumaya başladı.

"gitmek zorundayım.. buraya kadarmış. seni özleyeceğim. keşke gitmek zorunda olmasaydım..-Kuzey-"

Ekim okudukları karşısında şaşkına dönmüştü. bir anda nereye gitmiş olabilirdi ki? ve neden gitmesi gerekiyordu? bu sorular aklında dolanırken telefonunu eline aldı ve Kuzey'i aradı. telefon çalmamıştı bile ve telesekreter 'böyle bir numara bulunmamaktadır' demişti. 

bu kez Ayşe'nin odasına gitmeyi akıl etmiş ve hızla koridorda yürümeye başlamıştı. Ayşe'nin odasına geldiğinde kapıyı çalmadan içeri girmişti ama içeride kimse yoktu. ikisi birden nerede olabilirdi?

sakin kalmaya çalışarak bu kez Ayşe'yi aradı. telefon ikinci çalışından sonra açılmıştı.

'alo, Ayşe. neredesiniz siz? Kuzey nereye gitti, neden gitmek zorundaydı?'

telefonun karşı tarafından Ayşe'nin derin bir nefes aldığı ve burnunu içine çektiği duyuldu. ardından ağlamaklı sesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Ekim.. abim, abim Fransa'ya gidiyor. temelli..."

Ekim duydukları karşısında boğazında bir düğümlenme hissetti. zar zor sordu 'neden gitmek zorunda?' diye.

"uzun zamandır bunu bekliyordu, işler yüzünden gitmesi gerekiyor. biz aslında geri dönecek sanıyorduk ama bugün öğrendik, bir daha dönemeyecekmiş.."

sanki kulakları o an duyma işlevini yitirmişti, beyni algılamıyordu.. telefonu kulağından usulca ayırdı ve kapattı. ardından gözlerinde yaşlarla 'neden?' diye sorgulamaya devam etti. neden? nedendi gelenin kalmayıp, gidenin dönmemesinin nedeni?

bu zamana kadar hayatına giren tüm insanların gidişine bir türlü anlam verememişti Ekim. küçükken hayatının tamamı olan Rüzgar'ı hayatına girmişti önce. sonra kalmamıştı, kalamamıştı.. şimdi ise Kuzey gidiyordu. "herkes gider, sen gitmezsin." diyen Kuzeydi ama, şimdi kendisi gidiyordu.

o an aklına Kuzey'e son bir kez veda edemeyeceği geldi. gözyaşlarını hızla silerek ayaklandı. telefonundan Ayşe'yi tekrar arayıp bu kez hangi havalimanında olduklarını sordu.

üstüne hızla siyah bir tişört ve siyah bir pantolon geçirip hızla deri ceketini de geçirdikten hemen sonra evden çıktı.

gördüğü ilk taksiye bindi ve havaalanının adını söyleyerek, taksicinin onu oraya götürmek üzere yola koyulmasına izin verdi. havaalanı bulunduğu bölgeye uzak olmadığı için yarım saatte ulaşacaktı. yine de işini şansa bırakmak istemediği için taksiciye daha da hızlı gitmesi için yalvarıyordu.

havaalanına beklenen süreden daha kısa bir süre sonra geldiğinde, hızla taksiciye parayı verip taksiden indi. son kez gözlerine bakıp "seni çok seviyorum, bir gün yanına geleceğim." diyemese canının ne kadar acıyacağını biliyordu.

koşarak içeri girip hızla gözleri ile her yeri taramaya başladı, onu bulmalıydı.

koşarak havaalanının altını üstüne getirmişti, bulamıyordu. en son pes etmek üzereyken çok iyi tanıdığı bir çift gözü gördü. gün ışığına benzer gözlerine kitlendi bal gözleri, kitlendi sanki o an. bakışıyla bile durup kazık kesilebiliyorken kim bilir temas etseler, ne derece yıkılırdı.

Rüzgarla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin