uyan..

36 17 43
                                    

ruhunda bir sızı var sanki, yaralı bir kuş gibi. kanatlarını parçalamışlar, uçamıyor. kafese tıktılar sanki, nefes alamıyor. 

hiçbir şey olmamış gibi sanki, öylece çekip gidebiliyorlar hayatından. güvenini de enkaza çeviriyorlar beraberlerinde. sevgisini verdiği için pişman ediyorlar sonra. mutlu olabiliyorlar, yıkık kızı umursamadan. yazık diyebiliyor sadece, yazık.. 

acı dediğin geçer, ruhunda bıraktığı izleri kalır sadece. o izlerse unutturmaz kendini, unutturmaz ihanetini. yaraların izi bu yüzden kalır, tekrar aynı hataya düşmeyesin diye. bir zamanlar çok acıttı deyip tekrar aynı hataya düşmezsin böylece. sonrasında ne mi oluyor, özür diliyorsun kendinden, sadece özür..

bu duygu karışıklığı içinde direnmeye çalışıyordu Ekim, ölmemek için.

başaramayacağını anlamıştı. şu zamana kadar başaracağını sanması yanıldığını gösteriyordu, en büyük yanılgısı.

hayat neden böyleydi? sen her şeyi yapıyordun ama elde ettiğin şey bir hiçlikti. çabalamaktan sıkılırdı insan, Efil'de sıkıldı işte. o an düşündü ölmeyi.

ağlamaktan şişen gözlerine baktı aynadaki yansımasından, baktıkça daha da ağladı. gülümsemeyi severdi o, genellikle gülmezdi ama severdi gülümsemeyi, onu gülümsetebileni ise unutmazdı zihni.

burnunu çekti, hıçkırıklarını susturdu ve karar verdi ne yapacağına.

ölümü istiyordu, ölümde onu.

gülümsedi aynadaki kendisine son kez. ayaklandı sonra, ipi çıkardı çantasından. odanın neresine kuracaktı bu idam sehpasını, tam ortaya mı?

halatı ayarladı, yerinin iyi olduğunu hissettiğinde akan gözyaşlarıyla birlikte gülümsedi.

soğuk zemin onun titremesine neden oluyordu, az sonra bu duyguyu da hissetmeyecekti. masasının önündeki sandalyeyi çekti ve halatın asılı olduğu noktanın tam altına koydu. çıplak ayakları sandalyenin hemen üstündeydi şimdi, sandalyenin üzerinde ayakta duruyordu minik kız.

ipi eliyle tuttu ve çenesinin hemen altından geçirdi, şimdi boynu o iple sarılıydı.

gözlerini yumdu sıkıca.

ayaklarının altındaki sandalyeyi tek ayağı ile iterek düşürdü sonra.

çıkan sesi umursamadı, bitecekti her şey.

hayat ondan her şeyini çalmıştı. sevdiği kim varsa onları almıştı kızdan, acımamıştı. başka insanlar babalarını o kadar iyi anlatırdı ki Efil duyduğunda kıskanırdı. onun anlatabileceği bir babası yoktu.

eve gittiğinde sarılıp 'bugün ne yaptın annecim?' diyememişti bile hiç. 

sevmeyi bile öğreteni olmamıştı ki. Rüzgar'ı vardı nerede olduğunu bile bilmediği.. Kuzey'i vardı sevgisinden pişmanlık duyup emin bile olmayan. 

bunları önemsememek için çok çabalamıştı, ancak bu kadar olmuştu. dayanabildiği nokta burasıydı.

bir kere bile veli toplantılarına katılmamıştı annesi, bir kere bile benim babam şudur, şu işi yapar diyememişti Ekim.

sevilmemişti ki.. bilmiyordu bu duyguları. bu duygular ona oldukça uzaktı, hep öyle olmuştu. o kadar üstüne geliyordu ki her şey.. ölmekten başka seçeneği olmadığını düşünmüştü işte.

gözlerinden kalan son yaş da akıyordu nefesi kesilirken, sonra ayrıldı sanki ruhu bedeninden. kulakları kesik kesik sesleri algılıyordu, o da kapının hızla açılışı ardındansa tam olarak anlaşılmayan bir söz duymasıydı.

Rüzgarla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin