17

312 38 32
                                    

"Sen ne dediğinin farkında değilsin heralde? Canını bağışlamaktan, ölmenden bahsediyoruz." Jeongin kaşlarını hafifçe çatıp konuştuğunda, Hyunjin yutkunarak dudaklarını birbirine bastırdı.

"Farkındayım." Jeongin onun, sanki o ölmeyecekmiş gibi bu kadar rahat onaylamasına karşılık sinirle hahlayarak başını yan tarafa çevirmişti.

İnanmıyordu, inanamıyordu Hyunjin'in böyle bir şey yapabilecek olmasına. Aslına bakılırsa salondaki kimse beklememişti bu hareketi. Hyunjin onları şaşırtmaya devam ediyordu her zamanki gibi.

"Gerçekten bunu benim için yapabilecek misin? Ah, gururum okşandı." Peter sahte göz yaşlarını silip yüzünü ağlamaklı bir ifadeye soktuktan sonra kalbini tuttu.

"Yapacağımdan şüphen olmasın." Hyunjin gülümsediğinde, Minho tedirgin bir şekilde koltukta ileri kaydı.

"Verdiğin karardan emin misin? Bu çok, çok ciddi bir şey. Dönüşü olmayan bir yola giriyorsun." Hyunjin'in gülümsemesi silinirken derin bir nefes alıp vererek başını olumlu anlamda salladı.

"Eminim efendim. Ben 13-14 yaşlarındayken daha yeni güçlerimin farkına varıyordum, elimde olmadan gerçek ten rengime bürünmüştüm. Halktan birkaç kişi beni kırmızı ten rengimle gördüğünde, şeytan olduğumu söyleyerek öldürmeye çalışmışlardı. Ama siz beni korumuştunuz. Beni öldürmelerine engel olmuştunuz. Size bir can borcum var. İzin verin ödeyeyim." Minho hatırladığı anla iç çekti.

"Ve sen, villian Peter." Hyunjin ayağa kalkarak, ne yapacağını merakla bekleyen Peter'ın önüne geçti.

Ve Hyunjin, hiçbir şeytanın yapmayacağı şeyi yaparak, kendisinden çokça alt kademede olan villianın önünde eğildi ve dizlerini yerle buluşturdu. Başı kendiliğinden yere eğik haldeyken, pantolonu sıkıca kavradı. Utanıyordu yaptıklarından.

"Özür dilerim, sana hak etmediğin halde cezalar verdim. Eğer ben, eğer ben diğer elementini yok etmemiş olsaydım şimdi bu halde olmayabilirdin-" Hyunjin'in titrek sesiyle konuşmasını bölen şey, Peter'ın onun yüzüne doğru eğilerek narince çenesinin altından tutması olmuştu. Peter çenesinin altından tutarak yüzlerini hizaladığında gördüğü dolu gözlere gülümsedi.

"Her ne kadar benden yaşça büyük olsanda, şeytanların zaman akışına ve yaşlarına göre henüz gencecik bir çocuk olduğunu biliyorum. Hata yapan bir çocuğun üzerine, hatayla gidersen daha çok hataya neden olursun. Neyle karşılık verirsen, öyle karşılık alırsın. Seni affediyorum. Ama bir daha aileme zarar verirsen olacaklardan ben sorumlu olmam." Hyunjin onun tehditine karşı gülümseyerek başını hızlı hızlı tamam anlamında salladı.

"Sen bir villian için her zaman insaflı oldun. Teşekkür ederim." Peter, fısıldayarak sözlerini sıralayan gencin göz yaşını sildi.

Hyunjin haklıydı, o bir villian için fazla iyiydi.

"Tekrar yaratıldığında bir villian olmayacağından eminim." Peter sırıtarak yanıtladı Hyunjin'i.

"Villian olmayı seviyorum ya. Çok seksi oluyorum böyle. Kediciğimide böyle düşürdüm zaten " Peter göz kırparak cümlesini bitirdiğinde, Hyunjin kıkırdayarak ayağa kalktı. Minho eşinin bacağını elinin tersiyle vurdu.

"Çocukların yanında konuşmana dikkat et. Az kaldı dayak yiyeceksin benden." Peter onun sözlerini umursamayarak yanağından öptü. Minho yanağına konulan öpücükle mutlu olsada, sevmemiş gibi yaparak yanağını sildi.

Hyunjin geri yerine otururken, hızlanmış nefesleri şiddetli bir şekilde inip kalkan göğsüyle belli olan, düşünceli bakışları yerde olan Jeongin'i gördü. Yanına oturduğunda başını ona doğru eğdi yavaşça.

"Jeongin-"

"Olmayacak böyle bir şey." Jeongin kesin bir dille redderek bakışlarını ona çıkarttı. "Canını bağışlmayacaksın. Ben gereken neyse yapacağım. Sana gerek yok." Hyunjin'in de kaşları onun gibi çatılmıştı şimdi.

"Hayır Jeongin olucak. Senin zarar görmeni istemiyorum." Minho ve Peter gerilen havanın farkında olarak müdahale edecek iken, Jeongin'in yüksek sesi duyuldu salonda.

"Olmayacak dediysem olmayacak!" Jeongin ayağa kalktığında, Hyunjin'de uçları kırmızılaşan saçlarıyla koltuktan kalkmıştı.

"Neden olmayacakmış!? Ben kararımı verdim çoktan! Yükü sadece kendine yüklemeyi ne zaman bırakacaksın!? Sana ailenle güzelce yaşaman için fırsat veriyorum işte! Benim bir ailem yok ama senin var! Neden ailenle olmak varken, kendini ölüme sürüklüyorsun!? Seninde istediğin bu değil mi zaten!? Benim ölmemi istemiyor musun!? Benden nefret etmiyor musun!?"

"Sen ölünce Valeriy'e ne olacak peki!? Sen olmadan nasıl büyüyecek!? Eksikliğini hep hissedecek! Onun kalbinde boşluk, acı olusturacaksın!" Jeongin ne dediğinin farkında olmayarak konuşurken, kendinden beklemediği bir şeyi söyleyivermişti en sonunda. "Sen gidince bana ne olacak!? Sensiz mutlu mu olacağım sanıyorsun!?" Hyunjin işittikleri karşısında sinirinin dindiğini hissederken gözlerini kırpıştırdı.

Hyunjin bir şey demek için dudaklarını aralamıştı ki, bebeğinin bağırışları hissetmiş gibi ağlama sesini duymasıyla boğazını temizledi. "Ben bir Valeriy'e bakayım." Hyunjin oğlunun yanına giderken, Jeongin söylediklerini yeni algılayarak bakışlarını ondan kaçırdı.

"Kavga ederek bir yere varamazsınız Jeongin, oturup sakince konuşun." Minho oğlunun yanına giderek omzunu tuttu.

"Kediciğim doğru söylüyor, biz torunumuza bakarız." Minho, daha çok bebekle oynayacağı için onların konuşmasını isteyen eşine karşı onaylamaz gözlerle baktı.

"Konuşurum."

Hyunjin, Jeongin'in dediklerini düşünüyorken ağlayan uykulu oğlunu susturmak için kucağına alarak ileri geri sallıyordu. Birkaç dakikanın ardından tekrar uykuya dalan oğlunu yüzüne yaklaştırarak kokusunu derince içine çekti. Bebeğinin kokusu ona huzur veriyordu hiç şüphesiz.

Uyuyan bebeğini beşiğe yatırırken, odaya giren kişiye yandan bir bakış attı. Valeriy'i yaptırdıktan sonra, ensesini kaşıyarak odaya giren Jeongin'e döndü. Jeongin kapıyı kapatarak odanın içine giren ışığın yok olmasını sağladı. Hafif aydınlık odada yalnız kalan ikili, ilk kimin konuşacağını bekliyordu.

O sırada eşiyle birlikte odalarına çekilmiş olan Peter, duvara koyduğu bardağın ucuna kulağına yaslayarak yan odadaki konuşmaları duymaya çalışıyordu. Minho ise ellerini belinin iki yanına koymuş, eşinin ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.

"Ne yapıyorsan öyle?" Minho tişörtünün üzerinden ağrıyan çıkıntılı karnını ovalarken sorusunu yöneltmişti.

"Şşh sessiz ol Minho, duyamıyorum." Minho, yatakta dizleri üzerine oturmuş olan eşini rüzgarla ayırdı duvardan. Esintiyle bardağı dolabın üzerine koyarken, Peter'ın sırtı yatakla birleşmişti.

"Rahat bırak çocukları Peter." Peter oflarken, eşinin yüzünü ekşiterek karnını ovaladığını gördü. Hızla dikleşerek yatağın ucuna oturdu.

"Ağrın mı var?" Karşısında, ayakta dikilen eşinin onaylamasıyla tişörtünü yukarı kaldırmıştı. Minho bununla utanırken, içine kaçmış olan sesini bularak konuşmaya başladı.

"Scarlett ilk aylarda böyle ağrılarımın olabileceğini söylemişti. Önceki hamileliklerimde de oluyordu zaten. Korkulacak bir şey yok." Çıplak karnını öpen eşinin kıvırcık saçlarını okşadı.

"Karnın biraz hızlı büyümüyor mu?" Peter yeni bir öpücük daha kondurdu çıplak karna, bir andan da yavaşça ovalıyordu.

"Bende anlamadım ki, digerlerinde hiç böyle hızlı büyümemişti karnım."

"Yarın Scarlett'e soralım." Peter belinden tutarak kucağına aldığı eşini yatağa yatırdı yavaşça. Üşümemesi için örtüyü üzerlerine örtmüş, göz kapakları kapanan Minho'nun karnını ovmaya devam etmişti.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

😽💝💕

Power And War 2// HyunınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin