Pencereden giren ay ışığı yüzlerine yansırken ayakta dikilen ikilinin dudakları aralanmıyordu konuşmak için. Dudaklar konuşmasa bile gözler konuşuyordu; yüzlerindeki acı, endişe, pişmanlık, kırgınlık ve geçmişe olan özlemleri konuşuyordu.
Hyunjin artık birisinin konuşması gerektiğinin bilincinde olarak boğazını temizledi. "Oturalım mı?" Jeongin onu başıyla onaylarken yatağa geçerek oturdular.
Komik geliyordu onlara bu yaşananlar, nasıl böyle olabildik diye sorular dolaşıyordu akıllarından. Hiç olmayacak gibiydi. Sanki mutlulukları bir ömür sürecek, kırgınlıklarla bakan gözleri her daim mutlulukla parlayarak aşkla bakacak gibiydi.
Akıllarının bir köşesinde biliyolardı aslında mutluluğun uzun sürmeyeceğini. Hiçbir şeyin sonsuz olmadığı gibi onlarında mutlulukları bir gün bitecekti elbet. Fakat aşkları, birbirlerine olan sevgileri öylesine gözlerini boyamıştı ki güzelliğiyle... Zihinlerinin bir köşesine atmışlardı karamsarlığı.
Şimdi ise gelecek hayalleri kurdukları yatakta, sonlarını konuşuyorlardı.
"Jeongin," Hyunjin biraz daha ona yaklaşarak elini, elleri arasına aldı. "Biliyorum ne kadar özür dilersen dileyim, üzgünlüğümü dile getirirsem getireyim bir fayda etmeyecek. Belki ölene kadar beni affetmeyeceksin. Bana hep böyle," Jeongin'in odada gezinen bakışlarını, yanağını nazikçe kavrayarak kendine çevirmesini sağladı. "Kırgın bakıcaksın. Bir daha sevgiyle bakmayacaksın." Hyunjin titremeye başlayan sesiyle yutkundu.
"Böyle olmasını hiç istemezdim. Ailemin intikamıyla hareket ettim, gözüm hiçbir şeyi görmedi. Ama ben seni hep sevdim Jeongin. Sen bana ilaç oldun, yaralarımı sarmaya çalıştın. Öylesine pişmanım ki, ne yaparsam yapayım, senin sevgini tekrardan kazanamayacağım. O yüzden izin ver canımı bağışlayayım." Jeongin onun yanağına süzülen göz yaşını silmemek için kendisini tutarken dudakları aralandı.
"Valeriy peki? Ona ne olacak? Senin kokun olmadan uyuyamıyor bile." Elinden geldiğince mesafeli, soğuk tutmaya çalıştığı ses tonu gittikçe kısılıyordu.
"Alışır zamanla. Alışana kadar kıyaferlerimle, yorganlarımla yardım edersin ona. Benim için kolay mı olacak sanıyorsun? Onu bırakmayı hiç istemiyorum." Kırmızılaşmaya başlayan gözlerini beşiğe çevirdiğinden tebessüm etti. "Onunda benim gibi aile eksiğini hissetmesini istemiyorum." Sesi boğuklaşırken burnunu çekerek göz yaşlarını elinin tersiyle sildi.
Ardından gözlerini tekrar Jeongin'e çevirdi. "Ona bu olanlardan bahsetme olur mu? Ben yıllarca ailemin kötü olduğu laflarıyla büyüdüm. İlk başta, küçükken onlara çok kızmıştım. Nefret etmiştim. Sonra gerçek nedenini öğrendim. Sırf şeytanlar diye hep kötülüğe maruz kalmışlar. Ama villianlar bana geçmişi izlettiğinde hiçte öyle olmadıklarını gördüm. Onlar şeytan olabilmek için fazla iyiydiler." Jeongin dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini ellerine çevirip geri Hyunjin'e döndü.
"Çok güzel sarılmışlardı bana biliyor musun, kokumu içlerine çeke çeke sevmişlerdi beni." Hyunjin bebekken yaşadığı anısını, izlediği geçmişle hatırlayıp kelimelere dökmüştü. "Ailemin beni korumasına izin verilmedi ama sen bebeğimizi hep koru. Ne olursa olsun her zaman yanında ol onun. Zarar görmesine, yalnız kalmasına izin verme." Sildikçe yenisi gelen göz yaşlarına eşlik eden titreyen alt dudağıyla devam etti cümlelerine.
"Onları çok özledim Jeongin, izin ver yanlarına gideyim. Senin gibi bende ailemi özlüyorum, onların yanında olmak istiyorum. Seni, sizleri kaybettim. Yalnız kalmaktan, aile eksikliğini hissetmekten çok yoruldum artık. Bırak gideyim, lütfen." Daha fazla tutamadığı hıçkırıkları odaya yayılırken yalvaran gözlerle, gözleri dolmuş olan Jeongin'e bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power And War 2// Hyunın
De TodoAşkı ve bebeği için kendi canından vazgeçerek büyük bir fedakarlık yapan Jeongin, bir gün gözlerini açtığında bambaşka bir hayata uyandığının farkında bile değildir...