Gözlerimi açtığımda beyaz renginin hakim olduğu bir hastane odasındaydım . İlk başlarda neden burada olduğumu kavrayamadım ama sonrasında aklıma kaza anı gelince neden burada olduğumun farkına vardım.
Sağ tarafımda kapının yanında bana dönük bir şekilde yerleştirilmiş tekli koltukta benimle aynı yaşlarda bir oğlan vardı. Üstüne beyaz bir tişört altında ise siyah bir kot pantolon vardı. Aslına bakarsanız fiziği de iyiydi ne çok abartılı ne de çok zayıftı. Siyah saçlara ve buğday rengi tene sahipti. Uyuduğu için göz rengini göremiyordum. Onu daha önce hiç görmediğime emindim.
"Hey! uyan! Sende kimsin? burada ne işin var?" Seslendiğimde gözlerine hafifçe araladı.
İlk başta gözlerini odadaki ışığa alıştırmak için birkaç kez art arda kırpıştırdı. Ardından da kahverengi gözleri beni buldu. Evet gözleri kahverengi ama öyle koyu kahveydi ki kara toprağa bakıyormuşsunuz hissi uyandırıyordu.
Bir süre beni baştan aşağı süzdükten sonra sonunda konuşmayı akıl etti. "Ben kaza yapmana sebep olan aracın sahibinin oğluyum. O babam olacak herifin adına senden özür dilerim." Konuşurken sesindeki nefreti gizlemeye çalışmıyordu. Anlaşılan ailesi ile arası kötü olan tek ben değildim. Nefretinin sadece bir kazadan dolayı olduğunu düşünmüyorum. Fakat kurcalamak gibi bir niyetim yok onların aile ilişkileri beni ilgilendirmez sonuçta benimki de mükemmel değil.
"Kendi hatasından dolayı özür dilemek için seni mi gönderdi?" Sorduğun soruya kısa ve net bir cevap verdi. "Evet" beni sinir eden şeylerden Bir tanesi ise bu adını bilmediğim götün ifadesinin çok boş olmasıydı.
Duygularını sadece sesinden anlayabiliyordunuz. Bir de gözlerinden.
Aklıma gelen şeyle hemen etrafa bakındım. Babamın iş yemeği vardı ve ben ne kadar süredir baygın olduğumu bilmiyordum.
"Ne arıyorsun?" Bir şey aradığını fark etmişti.
"Telefonumu, babama ulaşmam lazım."
"Hastane babanı arayıp durumunu bildirdi. Kolundaki sargıdan başka bir şeyin olmadığını öğrenince iş yemeği olduğunu ve yarın taburcu olacağın sırada ancak gelebileceğini söyledi."
Söyledikleri karşısında göz devirmeden edemedim ne bekliyordum ki. Beni merak edip hastaneyi birbirine katıp "Kızım nerde" demesini mi? Ancak hayalini kurabilirdim. Lakin halimden memnundum. İnsan bir süre sonra alışıyordu hem insan hiç yaşamadığı veya görmediği bir şeyin hayaline nasıl kurardı ya da hiç olmayan bir şeyin eksikliğini hisseder miydi? Ben hissetmiyorum.
Gözüm duvardaki saate gitti. Saat akşam 9'u çeyrek geçiyordu. Kafanın yanında tekli koltukta oturan adı belirsiz varlığı buldu gözlerim. O da bana bakıyordu neye bakıyorsun birader.
Uyandığıma göre artık gidebilirdi. Kolumu bu hale getiren adamın çocuğu olması zaten ona ısınamam için yeterli bir nedendi. Kolumun bu hale gelmesi ne kadar onun değil babasının suçu da olsa onun babası olacak herif yüzünden 4 gün sonra olacak maça katılamama ihtimalim vardı. Hadi ama ben bu maçı çok uzun süredir çalışıyordum ama şu an karşımdaki adını bile bilmediğim çocuğun babası yüzünden bütün emeklerim boşa gitmişti.
"Neden bana nefret dolu bakışlar atıyorsun?" Sorduğu soruyla birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Bana nasıl baktığımın farkında bile değildim lakin bozuntuya vermeden ben de ona kendi sorumu yönelttim.
"Ne zaman gideceksin?" Sorduğum soru karşısında yüzüne kısa bir süreliğine şaşkınlık yayılsa da hızlıca eski mimiksiz ve duygudan yoksun yüz ifadesine geri döndü.
"Soruya soruyla karşılık vermek ha? Tamam." Bu çocuğun konuşması ben de büyük bir göz devirme isteği uyandırıyordu. Ama büyük bir çaba göstererek kendimi tuttum. O ise konuşmaya devam etti.
"Açıkçası kovuyorsun beni anladığına göre" benimde anladığıma göre bu çocuk çok zeki dostum. "Lakin benden o kadar hızlı kurtulamayacaksın taburcu olana kadar yanından ayrılamam emin ol buna ben de bayılmıyorum ancak seni bu hale getiren benim babam. Bazen de seni bu hastane odasına yalnız bırakamam. Taburcu olduktan sonra sen yoluna ben yoluma." Söylediklerinden sonra babasıyla arasının kötü olduğunda emin oldum. Benim babam derken sesinde bir iğrenme tınısı vardı.
"Senin benim yanımda kalmak gibi bir sorumluluğun yok. Senin burada olman beni daha fazla sinirlendirmekten başka hiçbir boka yaramıyor." Sesimde yoğun bir öfke vardı. "Senin özür dilemeye bile tenezzül etmeyen baban yüzünden benim hayatım mahvoldu. 1 Yıldır gece gündüz çalıştığım müsabaka 4 gün sonra lakin ben bu kol ile müsabakaya katılamayacağım. Yarın yeni okulumda İlk günüm amma velakin ben bu lanet yerden yarın kurtulabiliyorum ve benim planım eve gidip bir süre dinlenmek. Bu da demek oluyor ki yeni okul hayatıma bir sürü geç başlayacağım. Kısaca senin baban olacak o adam benim hayatımın içine etti."
Bunlar çemkirircesine söylemiştim. Daha doğrusu direkt çemkirmiştim. Onun ise yüzünde hiçbir ifade yoktu. Bu kadar tepkisiz kalmayı nasıl beceriyordu çünkü ben birazdan sinirden kendimi boğabilirdim.
"Bana sesini yükseltmeyi bırak çünkü hiçbir yere gitmeyeceğim." Dediklerinin üstüne defolup gitmesi için tekrar konuşmaya başlıyordum ki daha tek kelime etmeden beni susturdu. "İtiraz istemiyorum. Senden tek isteğim daha fazla bağırmayı bırakıp uyuman. Sakinleş ve uyu zaten sen taburcu olduktan sonra da başında bekleyecek halim yok. Senin deyiminle seni bu hale getiren adamın oğluna bir gecelik dayan. İyi geceler.'' söyledikleri karşısında bakın nefes verip yatağa uzandım. Bu çocuktaki abi tavırları beni öldürüyordu.
Sırtıma adını bilmediğim şahısa döndüm. Bir süre sonra ise yorgun bedenim kendini uykunu kollarına bıraktı.
Ayayayyayayay acaba bu yabancı da kim?
Yorumlarınızı ve yıldızlarınızı bekliyorum bir sonraki bölümde görüşürüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ YOK
Teen FictionYaşıtlarından farklı olan birbirlerini tanımayan gençler Onlar "seçimsizler" Toplum tarafından istenmeyenler