Koşu yarışının hemen ardından odama geçip derin bir uyku çekmiştim. Gözümü açtığımda ise yatağımın hemen yanındaki komodinde bir çikolata vardı. Bir anlık duraksadım çünkü bu benim en sevdiğim çikolataydı ve küçüklüğümden beri ne zaman hasta olsam ya da bir yerlerimi yaralasam bu çikolatadan yerdim. Pek kimse bilmezdi bu çikolatayı sevdiğimi. Küçükkenki yakınlarım yani annem falan bilirdi. Büyük ihtimalle annem bile unutmuştu şuan.
Çikolatanın yanında bir not duruyordu. Notu hemen elime aldım ve okumaya başladım.
"Gerçekten hiç değişmiyorsun. Hala canının acısını umursamayacak kadar hırslısın. Peki ya bir şey sormak istiyorum. Beni unutmak bu kadar kolay mıydı?"
Ne? Ben kimi unutmuştum? Bu da neyin nesiydi? Bana bu çikolatayı getirdiğine göre beni gecmişte iyi tanıyan biriydi ama maalesef ki geçmişteki anılarım çok silikti. İ da bundan bahsediyordu. O her kimse onu hatırlamıyordum.
Aklımdaki sorularla beraber çikolatamı alıp yemeye başladım. Kimin bıraktığını anlayamamıştım ama şuan pekte umrumda değildi. O işe daha sonra bakarız.
Saat beşe geliyordu. Hava daha kararmamıştı. Bende o yüzden biraz dışarı çıkma kararı aldım. Burda henüz kimseyle pekte samimi değildim. Hep böyle olmuştu. Bana sadece sayılı insanlar katlanabilirdi. Bir süre sonra onlarda "çok yorucusun" diyip giderlerdi. İnsanların gözünde ben bencil, kavgacı, egoist, soğuk biriydim. Belki haklılardır, bilemem.
Asansöre doğru ilerledim ve asansöre parmak izimi okuttum. Bir kaç gün önce bizimde parmak izimizi okutmuşlardı. Artık bizlerde kullanabiliyorduk. Üst katlara hiç çıkmamıştım. Açıkçası merakta etmiyordum.
Asansörün kapısı açıldığında içerde Ayaz vardı. Yine her zamanki soğuk bakışlarla bana bakıyordu. Onun bakışlarını umursamayıp asansöre bindim ve ona arkamı döndüm.
"Asena" hemen arkamı döndüm ve bütün kibarlığım ile cevap verdim.
"Ne var?" Bu çıkışım üzerine güldü. Ruh hastası manyak.
"İsminin anlamını biliyorsundur. Sen de öylesin soğuk ve mesafeli gözüküyorsun. Fakat sadece sevdiklerine farklı bir yanın ortaya çıkıyor dişi kurt."
Dişi kurt demesi hoşuma gitmişti aslında. Türkcü bir isimdi ve her zaman sevmiştim adımı.
"Ne anlatmaya çalışıyorsun?" aklımdaki asıl soru buydu. Bunları söylemesindeki maksat neydi?
"Hiçbir şey. Sadece konuşmak istiyorum ama hemen geri tepiyorsun. Yürüyüş yapcam biraz bana eşlik etmek ister misin?"
Aslında hemen hayırı yapıştırmak vardı ama kendimi tuttum ve "olur" dedim.
Bahçeye çıkıp basketbol sahasına doğru yürümeye başladık.
"O gece kaza yapmanın sebebi bendim." ne? Ne diyordu bu?
"Nasıl yani? Ne saçmalıyorsun?" Derin bir nefes vererek konuşmaya başladı.
"O gün o arabaya binmeden önce annemgille film izliyordum. Annemin kolunda büyük bir morluk vardı. Köşeye sıkıştırıp anlatmasını sağladım. Babam sebep olmuştu o morluğa. Kavga etmişler. Benim anneme el kaldırmış o herif. En kötüsü de babam annemi zaten aldatıyor. Annem üzülmesin diye ona hiçbir şey söylemedim. Annem ben kendimi bildim bileli kanserle mücadele ediyor. O üzülmesin diye bu yaşıma kadar elimden geleni yaptım. Bu yüzden aldatıldığını da söyleyemedim." dedikleri karşısında dona kaldım. Baban anneni aldatıyordu ve sen bunu biliyordun ama söyleyemiyordun. Ayaz anlatmaya devam etti.
" O sinirle ne yapıcağımı bilemedim. Babamı aradım ve onunla baba oğul konuşmak istediğimi söyledim. Tabiki de amacım bu değildi. Arabada tartışmaya başladık. Trafikte kaza yapmamak için ara yola sapmıştı. Kavga esnasında da anı fren yaptı. Ondan sonra da olan oldu." yüzünde mahcup bir ifade vardı. Ne söyliceğimi bilemiyordum. Onun hiçbir suçu yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ YOK
Ficção AdolescenteYaşıtlarından farklı olan birbirlerini tanımayan gençler Onlar "seçimsizler" Toplum tarafından istenmeyenler