16

251 36 55
                                    

kapıdan gelen son kilit açılma sesiyle salon avizesinden gözlerimi ayırmış ve yüzünde memnun bir ifade ile kapıyı aralayan bedene odaklanmıştım. bir insan piçlik yapmaktan bu kadar zevk almamalıydı amk.

kapı ardına kadar açıkken, çilingire parayı verdikten sonra ayakkabılarını çıkartıp içeriye adımlamıştı.

"her türlü içeriye gireceğimi söylemiştim değil mi?" arkasından kapıyı kapatırken bunu söylediğinde hiç istifimi bozmamış ve göz devirmiştim. gerçekten kapıyı açmak için çilingir çağıracak kadar ileri gitmesi beklediğim bir şey değildi.

"sende evime izinsiz girdiğin için polisi arayabileceğimi biliyorsundur umarım." çok rahat ve profesyonelce bunu söylerken özellikle delici bakışlarından kaçmaya çalışıyordum. sonuçta göz göze geldiğimiz an sertliğimi kaybedeceğimi bildiğimden bunu yapmak zorunda gibiydim.

gözlerimi duvardan inatla ayırmadığım için, göz hizamda eğilmiş ve "öyle bir şey yapamayacağını ikimizde biliyoruz." demişti.

evet haklıydı. polise gidecek kadar abartı bir durum değildi ve sonuçta kendisi 'arkadaşımdı'. gözlerimi ondan tekrar kaçırırken, konuyu değiştirmek istemiştim. "adamı kapıyı açması için nasıl kandırdın?"

"kandırmadım, sadece gerçekleri biraz çarpıttım." önümdeki ahşap sehpaya otururken, yüzünde bir gülümsemeyle konuşmaya devam etmişti. "ailesi arkadaşımın üzerine kapıyı kilitleyip gitmiş ve o da beni çağırdı, dedim."

şeytanın öz evladı resmen. onun zaferi yüzünden sıkıntıyla bir nefes verirken koltukta daha rahat bir pozisyona geçmiştim. "peki o zaman, ne ikram edeyim sana?" bu seferde ben alayla karışık konuşunca, büyük ihtimalle dalga geçtiğimi anlamamış ve düşünmeye başlamıştı.

"su olabilir. malum, kapı açılana kadar kurudum."

tam al sana su diyerek nah çekeceğim sırada bundan vazgeçmiş ve yanımdaki bir litrelik şişeden koca bir yudum almıştım. özellikle nispet yapar gibi içiyordum suyu. sebebi yoktu aslında sadece o an gıcıklık yapmak istemiştim. beklemediğim şeyse, ağzımda hala su varken dudaklarıma dudaklarını bastırmasıydı.

dudaklarım istemsizce aralanırken, o ağzına dolan suyu içmiş ve geri çekilmişti. "teşekkürler."

ne olduğunu zar zor algılarken, öksürük krizine girdiğimde yüzündeki kocaman sırıtış yüzünden ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. bir kere öpüştük diye sevgili olacak değildik ve bu kadar ileri gitmesine gerek var mıydı? gerçekten buraya kadar gelip açıklama yapmakla uğraşacağı kadar önemli bir şey miydi bu?

kendim bile ne istediğimi bilmiyorken ona güvenmek garip geliyordu. eğer benden hoşlanıyorsa bile geçmişte olanları o kadar kolay unutabilir miydim ki?

gözlerimi tekrar ondan kaçırırken hissettiğim boşluk yüzünden ne yapacağımı bilemez haldeydim. onun hal ve hareketleri ise beni çok zorluyordu. az önceki ifadesinden, ağzımdaki suyu içmekten ne kadar keyif aldığını açıkça anlayabiliyordum ve dahası son zamanlarda bana olan davranışlarıydı. cidden o bu kadar iyi davranırken inanmalı mıydım? bana o kadar mesafeli davrandıktan sonra tekrar yakın olması gerçek miydi?

"Minjeong." durgun ve huzur verici bir seste adımı söylediğinde, hala elimde olan şişeyi almış ve masada yanına koymuştu. elleri tekrar benim bedenime yöneldiğinde de, önce çenemi tutarak ona bakmamı sağlamış, ardından da elleri ellerimi bulmuştu. "sana tüm hislerimden bahsedeceğim ama karşılığında sende bana kendi hislerinden bahsetmelisin. tamam mı?"

-siktir- yüzlerimiz bu kadar yakınken ve o bu kadar huzur verici bir tonda konuşuyorken sertliğimi koruyabileceğimi sanmıyordum. en nefret ettiğim kısım ise bunları konuşmaya hazır olmamamdı. yine de başımı olumlu anlamda sallamıştım. çünkü merak ediyordum söyleyeceklerini.

love is a dog from hell • winrinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin