Bahçeye büyük bir karmaşa hakimdi. Çeşitli duygular mahşer yerine çevirmişti geceyi. Korku vardı, çaresizlik vardı, şaşkınlık vardı. Şuan baktıkları bu manzara tüm bu duyguların yaratıcısıydı.
Kan tüm zemine yayılıyordu. Karanlık kırmızı kanı zifte boyamıştı. Gece ile bütünleşen kan, yaratıcısına fazla tezattı. Bembeyaz soluk teni ile yatan adam kendi kanından görünmeyecek bir haldeydi. Saat 03.30 civarıydı. Etraf kan ve karanlıktan seçilmezken gözler bir ay gibi parlayan bu cansız bedendeydi. Neydi bu ani ölümün sebebi kimse bilmiyordu. Açıkçası bunu pek de önemsemiyorlardı. Çoğu doktor bu ölümün yaratacağı büyük yankı yüzünden bahane arıyordu. Hastaydı diyeceklerdi, kriz geçirdi, intihar etti. Sessizdi zaten, anlatmaz, konuşmazdı. Dayanamadı attı kendini diyeceklerdi. İçinde yaşadığı buhranı kimse hesaba katmayacak, delidir diyip ört pas edeceklerdi acımasız gerçeği.
Alp Tekin.
Bugün bu karmaşanın sebebi olan kırgın adam. Yaklaşık bir buçuk yıldır bu hastanenin içinde çürüyen ve geldiğinden beri ne doktorlarla ne de hastalarla tek kelime etmeyen bu adam bugün kendi katliamını düzenlemişti. Yirmi üç yaşında bu tımarhaneye kapatılmış ve bir buçuk yılını bu dört duvarın içinde yaşatılmaya mahkum bırakılmıştı.
Cansız bedeni siyah çantaya koyulurken tüm gözler pür dikkat cesedin üstündeydi. Hepsi çaresizlik içindeydi. Dertleri ölen kişi de değil, ölümünün yaratacağı fırtınadaydı. Biliyorlardı çünkü, babasının tedavi için yolladığı bu hastane ile bağı olan herkesin üstüne karabasan gibi çökeceğini. Bundandı bu tanımlanamaz korku. Babası bu işin peşini bırakmayacaktı.
Herkes kendi bencilliğine derman ararken tek bir kişi vardı bu ölümün sebebini merak eden. Mahşer yerinin az ötesinde çalılıkların arkasına saklanmış kara kara düşünüyordu genç adam. O da burada yatan hastalardan bir tanesiydi. Arkadaş sayılmazdı Alp Tekin ile ama konuşmuşluğu vardı. Bu tımarhanede onunla konuşan belki de tek insandı.
Ay ışığı, genç adamın sarı saçlarını parlatırken daha da sığındı çalılığın arkasına. Her gün olduğu gibi bugün de hademelerden gizlice çaldığı odanın anahtarıyla dışarı kaçmıştı. Bu gecenin böyle bir olaya şahitlik edeceğini bilseydi yine o kabus dolu uykusundan uyanır mıydı emin değildi.
Bir süre bekledi genç adam etrafın dinginleşip dağılmasını. Önce ceset kalktı, sonra doktorlar dağıldı. En sonunda etraf ıssızlığa bırakıldığında yavaşça çalılıkların ardından çıktı genç adam. Sarsak ve dikkatli adımlarla hedefine doğru yürürken varlığını yokluğa teslim eden cansız bedenin kanla kaplanmış zeminine adımını bastı. Alp Tekinin kanı terliklerine bulaşmıştı. Bundan ufak bir rahatsızlık duymadan adımlamaya devam etti. Alp Tekinin hastanenin terasından atlarken elinde tuttuğu ve sonrasında düşmenin etkisi ile ondan birkaç metre uzağa fırlayan o mavi kapaklı defterin önüne geldiğinde yavaşça eğildi. Titreyen elleri defteri tuttuğunda doğruldu. Defterin içine bir kere bile bakmadan hastanenin içine, odasına doğru gitti. Meraksızdı, çünkü bu defterin ne olduğunu biliyordu, meraklıydı çünkü ölümüne sebep olan olayı bilmiyordu. Cevapların bu defterde gizli olduğunu biliyordu. Odasının önüne geldiğinde kapıyı yavaşça araladı ve içeri girdi. Ayın ışığı ile aydınlanan odada yatağını bulup oraya uzanması zaman almamıştı. Yanındaki komadinin üzerinde duran okuma lambasının tuşuna basıp etrafı aydınlattı.
Etrafın aydınlanmasıyla defter daha da ön plana çıktı. Daha yeni alınmış gibi görünen bu defter fazlasıyla iyi bakılmış gibi gözüküyordu. Alp Tekin için bayağı bir önemi olan bu defter kendi hayatının sırlarını taşıyordu. Biliyordu çünkü genç adam, bu bir günlüktü. Bu günlük ölen adamın belki de tek mirasıydı. Alp Tekini arada sırada dışarıda görürdü genç adam. Sessizce bahçedeki en kıytı köşedeki banklara geçer, otururdu orada. Kimse ile sohbet etmez, dış dünyadan kendini soyutlardı. O kadar soyutlamıştı ki kendisini insanlardan, genç adam onunla ne zaman tek kelimelik sohbetler etmeye çalışsa Alp Tekin korkudan titremeye başlar, gözleri dolardı. İnsanların gözlerinin içine bakamaz sadece sessizce tek tük cevaplar vermeyle yetinirdi. Ama genç adam ne zaman yanından ayrılsa hızla bu günlüğe bir şeyler yazmaya başlardı. Alp çok konuşurdu aslında. Günlüğüne anlatmayı atladığı hiçbir şey olmazdı. Çünkü günlüğü ondan daha sessizdi ve bu onu konuşmaya iterdi. İnsanların aksine günlüğü onu yargılamadan dinlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayali
Kısa HikayeAlp Tekin. Bugün bu karmaşanın sebebi olan kırgın adam. Yaklaşık bir buçuk yıldır bu hastanenin içinde çürüyen ve geldiğinden beri ne doktorlarla ne de hastalarla tek kelime etmeyen bu adam bugün kendi katliamını düzenlemişti. Yirmi üç yaşında bu tı...