6 Mayıs 2005
Güneş başına geleceklerden bi haber meyhanede gözüne kestirdiği adamı saklandığı yerden izliyordu. Paraya ihtiyacı vardı, daha doğrusu yemeğe. Üç gündür açtı. Ne bir su içmiştim ne de bir lokma ekmek. 'Bir sarhoştan para çalmak daha kolay olur' diye düşünerek meyhaneye gelmişti.
Bakmakta olduğu adam bu akşam en çok içen kişiydi. Güzel giyimli iri yarı bir adamdı bu. Güneş saklandığı yerden neredeyse iki saattir bu adamı izliyor buradan çıkmasını bekliyordu. Sonunda beklediği an gelmişti. Adam sandalyasinden kalkarak takım elbisesini düzelltikten sonra yavaş ve dikkatsiz bir şekilde ceketinin gizli cebinden cüzdanını çıkarırken içinden bir miktar çıkarıp saymadan masaya bıraktı. Cüzdanı geri yerine koymaya çalışırken bir anda elinden kayıp yere düştü.
Güneş beklediği o an olduğun düşünerek hızla adamdan önce davranıp cüzdanı kaptığı gibi çıkışa doğru kaçmaya başladı. Adam sarfoştu çok yavaş koşuyordu. Ama Güneş de o kadar hızlı koşamıyordu çünkü daha dün birkaç sokak çocuğu tarafından fena dayak yemişti.
Bacaklarında ki yaralarla beraber koşmaya çalışırken. O anki panikle bir çıkmaza girdiğinin farkında bile değildi. Birden karşısına çıkan duvarla afallayarak yere düştü. Arkasından ayak sesleri duyduğunda ise yerden kalkmadan arkasına döndü.
Bu o adamdı, Güneş kapana kısılmışcasına terlemeye başladı. Adam buradaki tek ışık kaynağı olan sokak lambasının altında yamuk bir sırıtışla Güneşe bakıyordu. Güneş korkuyla elindeki cüzdanı sarhoş adama doğru atarak.
"İstemiyorum... istemiyorum paranı... dövme beni." Diyerek minik ayaklarını kendine doğru çekerek adamın gitmesini bekledi. Ama adamın aklında başka şeyler vardı, çok daha başka şeyler.Sarhoş adam ayaklarının altındaki cüzdana birkaç dakika baktıktan sonra yamuk, çirkin bakışlarını Güneşe döndürdü. Ardından cüzdanı ayağıyla zorla itekleyerek başka köşeye attığıdan yüzündeki sırıtışın yerini kocaman, çirkin bir gülümseme almıştı.
"Ben ona değil eana sahpip olacaım kucuk ğız." Dediğinde o kadar sarhoştu ki kurduğu cümleleri o kadar yaydırıyordu ki anlaşılmıyordu. Güneş kendini zorlayarak ayağa kalktı. Düşmenın etkisiyle dizi kanıyordu. Başına geleceklerden korkuyordu, bu pis adamın ona dokunmasından korkuyordu. Adam çok iriydi Güneş yaralı bir kuş yavrusu gibi adeta yalvarırcasına bakıyordu adamın yüzüne.
Adam hiç tereddütsüz Güneşe yaklaşmaya başladı. Kaçması gerekiyordu. Ve yaptı da. Bakışlarını adamdan çekerken elindeki tek ve son gücüyle kaçmaya denedi. Ama Adam iri cüssesiyle Güneşin yolunu keserek açık olan narin saçlarından tutup çıkmazın en tenha köşesine fırlattı onu. Bir malmışcasına. Güneşin en son gürdüğü şey ise adamın açmakta olduğu pantolonunun kemeriydi. Gerisi karanlıktı, Güneş gözlerini sımsıkı kapatmış bunun bir kabus olmasını kendini inandırmaya çalışıyordu.
Adamın pantolonunun düşme sesini duyarken gözleri kapalıydı. Kendine yaklaşan adım seslerini duyarken gözleri kapalıydı. Adamın kirli elleri vücuduna yaklaşırken gözü kapalıydı. O Kirli eller onun kıyafetlerini zorla çıkarırken gözleri kapalıydı. Üşüyordu ama gözlerini açmıyordu, acıyordu ama gözlerini açmıyordu. En acısı da kurtulmak için çırpınmıyordu, çırpınamıyordu. Yaralıydı ve pes etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZLIKTAN DOĞAN GÜNEŞİM
Novela JuvenilGünlerden Kasım 8, gökyüzünde deli gibi yağmur. Gecenin doğum günü "baba?" "baba geç kalıcağız, kalksana" "neden kalkmıyorsun baba?" diye sordu 6 yaşındaki Gece babasının cansız bedenine göz yaşları içinde bakarken, babası ölmüştü ve o bunu biliyor...