Gerçekliğin insanların deli dolu ruhlarını çürüttüğünü ve çoğu kişinin kendini gizlemek zorunda kalarak özgürlüğünü kaybettiğine şahit oluyorum . Bu yüzden dünyadan da düşüncelerden de birazda olsa sıyrılma yolu fantastik bir dünyaymış gibi... Sonsuz gülümseyebileceğimiz ve ağlasakta bizi yargılamalarına izin vermeyezeğimiz...
Okumak isteyen ve destek olan herkese sonsuz teşekkürlerr🤍 bu kitap özgüvenini kazanmaya çalışan ve kendiyle kalmak isteyen herkesee:))
Bazen hiç beklenmedik anlarda beklenmedik durumlar içerisinde bulabiliriz kendimizi.Hiç kimsenin inkarını kabul edemem çünkü bu hayatın bize oynadığı oyunun hilekar kazığıdır ve biz asla kaçamayız. Fakat şuan bulunduğum durum ne kaderin oyunu olabilir nede aklımın keşmekeşi diyebilirim. Yaşantımın şu ana kadar bir şekilde yönetildiği hayatımda hiç bu kadar bilinmezlik ile sınanacağımı tahmin dahi edemezdim.
Algılayamıyordum da, yaşananları ve nerede olduğumu. Bilincinde olduğum tek şey kabuslarımda peşimi bırakmayan, karanlık gözler misali sırtımdan başlayarak bütün çehreme yayılan sızıydı. Korkuyorum, hemde bugüne kadar ilk defa bu kadar çaresiz bir korkuyla baş başa kaldığımı hissettiren bir ezilişle.
Kabustan uyanınca bütün görüntü yok olur ve acı bedeni terk eder , emareleri sarılır ya bedenimize onun hissettirdiği kurtuluştan başka hiçbir şey dileyemiyordum. Göğsümün en kuytu köşesine yer edinen yanık izi derin uykumda beni sarsan bir kabus olamayacak kadar gerçek ve yok ediciydi.
Alışık olmadığım birşey değil ki acı çekmek, alışık olmadığım minik çocukların gözyaşları misali usul usul bedenime çakılan yağmur damlaları. Minerya'da hiç bu kadar yağmur yağdığını görmemiştim, gökyüzünün hiç bu kadar hüzünlü bir karanlığa boğulduğunu hatırlamıyordum. Sanrılar bizlere isyan etmedikçe gökyüzü yaşlarını akıtmazdı.
Farkında olmama rağmen kabullenmek istemediğim tek şey çocukluğumdan beri kabuslarıma giren ama karanlıktan bana el sallamak dışında kendini belli etmeyen gölgelerin arkalarında bıraktıkları hislerin şu anımda bana ortak olmasıydı.
Yanılmıyorsam dünya denilen gezegendeydim ama bunun imkanı yoktu buraya girmem kesinlikle yasaktı ve felaketlerin yumak halinde büyümeye devam ettiği bu gezegenin yuvarlanarak üzerime gelmesi beni şaşırtıyordu.Bulunduğum zemin acılarımı arttırsada bu küçük bir serzenişten ibaretti. Kendimi kontrol edemiyordum ,dönüşüm geçirdiğimi anlayabiliyordum. Her damlada sızısını hissettiğim kanatlarım her rüzgar dalgasında daha da hasar alıyor gibiydi ama bu durum bilmediğim bir gezegende görüntümün dikkat çekeceğini bile unutturmuştu bana .
Artık katlanamadığım bu acının son bulmasını dilerken sesimi bile çıkaramıyordum , kımıldatamadığım tenime dokunan ve ürpertisini tüm bedenimde dalgalandıran sıcak avuçları hissettim belimde . Belkide yanlıştı hissettiğim sıcaklık, sığınmak istediğim bir güçtü kendimi kandırdığım. Kapanan gözlerimden bir damla yaş süzülürken en son zeminde cildimi sızlatan çimlerden uzaklaştığım yankılanıyordu.
Gözlerimi sıkıca yumduğumda aklımdaki sesler bile susmuştu. Bütün soru işaretleri yenilgiyi kabul eden savaşçılar gibi boyun eğmiş, geri çekilmişti . Hikayemin trajikomik yanı yıllardır devam eden esaretimin getirisi olan stabilliğin yalan olduğu...
Aydınlığın içinde bile karanlıktım, İlay'dım.
Yazar Güncesi
Kendi içerisinde sıkı bir yönetime sahip, farklı kurallar bütünü ile yönetilerek düzenin korunmaya çalışıldığı Minerya'da dengeler çok sık bozulmasa da yalana ve ihanete yer vermeyen kabullenişler ile anılan ülkeye düşen tek bir kan damlası derin bir uykuda olan çığlıklara olanak açtı ve grupları bölünmeye iten şüphe tohumlarını ekti kalplere.Böylelikle bütün karmaşa alt üst olan denge ile başlamış oldu.
Farklı olmak kötü olmasa bile genele katılmayarak uyumu bozan kişi en doğru ve masum hisleri beslese de canavara dönüşmek zorunda mıdır toplum gözünde? Ya sadece toplum baskısından korkarak düşüncelerimizi ifade edemiyorsak ,cesaret yüreğimize düştüğünde paçamızdan dibe çekmek isteyenler bırakmaz mı peşimizi ? İlay'ın hikayesini merak ettiğinizi tahmin edebiliyorum, beki de şu ana kadar her şey fazla karmaşıktı. Sizlerle aynı merakı taşıyor, büyük bir heyecanı içimde barındırıyorum.
Sadece tek bir soru sormak istiyorum. Korumak yalanların kapladığı kapkaranlık bir kutucuğa mahkum kılmakmıdır, başka yolu yokmudur her şeyden habersiz bir ruhu sıkıştırmak harici. Yoksa hırslarımız için kontrolü elimize aldığımız ve bir kukla gibi yöneterek egomuzu tatmin ettiğimiz ani bir dürtü müdür?
Bu soru kitabı düşünürken zihnimde yankılanan en tiz sesti, sizde unutmazsanız cevabı birlikte ararız.Karar vermek zor ama bazen hayatımıza giren insanların bizim hakkımızda verdiği en ufak bir karar ve inançları doğrultusunda attıkları adımlar beklenmedik şekilde bütün dengeleri bozabilir. Ve bizler kendimizi tıpkı İlay gibi ne olduğunu anlamadığımız bir anda kafa karışıklığı ile baş başa bulabilir, bizim fiktimiz bile sorulmadan verilen kararların çıkmazında kalabiliriz. Bilinmezliğin karanlık yolunda yorulmadan, yılmadan ilerlemeye devam etmeliyiz.
Adım atmaktan korkma , belki daha da dibe batacaksın ve gerçekler boğazına dolanan sarmaşıklar oluverecek . Nefesinin kesildiğini her hissettiğinde inatla daha güçlü ayağa kalk ki seni düşürebilecek cesareti kazanamasınlar güç ve azim hep seninle olsun.
İlay'a düşen de her an ayakta kalıp kaderin iplerini eline alarak düzenin derin dalgalarında boğulmamak .
Umarım kalemimi seversiniz . Devam eden bölümlerde bu karmaşıklık bitecek ve olay örgüsünden devam edeceğiz.🥰
Bu yazdığım ikinci kitap olsa da kendim olabildiğim tek dünyam olarak heyecanını hiç yitirmeyecek.
İlk kitabımı bu nedenle yayınlamayı hiç düşünmedim. Sizlerle olduğu için çok heyecanlı ve mutluyum.🤗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Işığının Gölgesinde
Fantasybirbirinden bağımsız iki ayrı dünya ve arada sıkışan iki farklı beden benzer ruhlara ve ortak yaralara sahip olabilir mi ? yada bilinmezliğin yol açtığı suçlamalar nefreti mi besler çoğunlukla? dünyalar her ne kadar uzaksa da zihinlerde bir köşede s...