İlk defa şarkı koyacağım.
Bu bölüm şarkısı: Ekin uzunlar- başka bir ihtimal. İyi okumalar.Uçak, beyaz bulutların arasında havalanırken zümrüt babanneyle derin nefesler veriyorduk. Koskoca İstanbulu arkamızda bırakmıştık. Gerçekten başka bir ülkeye gitmek bütün dertlerimi, acılarımı siler miydi?
Yaşadıklarımı zaman iyileştirir miydi? Evet belki ondan kurtulmuştum bedenen ama ruhum onun tutsağıydı. O yanımda olmasada kuralları beni hükmediyordu.
Uçak kendi rotasında ilerlerken Zümrüt babanne yorgun olduğu için uyuyakalmıştı. O da yorgundu belki benim gibi. Yaşadıkları onu da yormuştu.
Yaşı çok gençti ama zaman onu yıpratmış gibiydi. İçinde neler yaşamıştı da kimse onu duymamıştı ya da duymamazlıktan gelmişlerdi. Bana da aynısını yapmamışmıydılar.
Yorgun olan gözkapaklarım 'uyu' sinyalleri veriyordu. Kafamı geriye yaslayarak gözlerimi kapattım. Artık huzurla kapatabilirdim gözlerimi.
Zümrüt Kandemiroğlu...
Aslında soyadım bile Kandemiroğlu değildi bile. Ama herkesin ağzında dolaşan oydu. Çok isterdim sevdiğim adamın soyadını almak.
Birisi tarafından dürtüklenmemle gözlerimi yavaşça açtım. Gökçe kızım başımda dikilmiş gülümseyerek bana bakıyordu. Yerimden yavaşça doğrulduğumda uçağın durduğunu pencereden baktığımda anladım.
"Geldik mi kızım?"
"Evet babanne. O yüzden uyandırmıştım seni."
"Tamam kızım. Şu kemeri açar mısın?" hayatımda ilk defa uçağa binmiştim ve astımın olmasına rağmen iyi dayanmıştım onca saat.
Uyuyarak geçerende benim.
İç sesime güldüm. Gökçe kemerimi çıkarttığında koltuktan kalktım. Uzun kolidarda sadece adım seslerimiz duyuluyordu. İkimizde konuşmuyorduk. İkimizde kendimizce ağır şeyler yaşamıştık.
Ben Savaşı ilk kez çoçukluğunda görmüştüm. Daha 7, 8 yaşlarındaydı. O hepsinden farklı olduğunu düşünmüştüm. Ailede bir tek o merhametliydi. Ben savaşın bu kadar düşeceğini bilemezdim. O hepsinden farklı yol çizer, zalim bir ağa olmaz demiştim ama bak gör ki o soylarının yolundan gitmeyi tercih etmişti. O da onların arasına girmişti. Kendi bileceği şeydi.
Sert esintinin yüzüme vurmasıyla saçlarım yüzümün önüne gelerek görüş açımı kapattı. Ellerimle geriye doğru saçlarımı çekiştirdim. Bir türlü saçlarım toplanmıyordu.
Pervanenin yavaşlamasıyla etrafta ki rüzgarda dinmişti. Bu sefer saçlarımı geriye atmam kolaylaşmıştı. Kısacık saçlarım bile zorluk çıkarıyorlardı. Ama ben sevmiyordum kısa saçlarımı.
Gözlerim etrafı turladığında gördüğüm kırmızı alarmın çalma sebebiydi.
Yıllar sonra karşımdaydı. Hiç değişmemişti. O mavi gözlerine tutkuyla baktığım adam yorgundu. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Bu gözyaşlarım yaşadığımız acılardı. Ödediğimiz bedel haksız yere bizi ayırmıştı. Bedeli yaşamak zorunda bıraktırılmıştık.
Onu karşımda görmeyi inanamıyordum. 20 yıl önce kılına zarar gelse ölüp bittiğim, kalbimde aşk ateşi yaktığım adam karşımdaydı.
"Sen"
"Sen" ikimizinde yıllar sonra ilk sözcük bunlar olmuştu. Sarılmak, kokusunu koklamak istiyordum ama kalp kırgınlığım onun önüne geçiyordu. İkimizde belki zihninde aynı sorular dolaşıyordu, söylenecek söz çok lakin kelimeler anlatmaya çekiniyorlardı. En sonunda cesaretini toplayan Serhat konuşmaya başladı. Onun öncesinde büyükçe yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR KAÇIŞ
Chick-Lit"Adımı söyle." yine tekrarladığında demedim. Gözleri ateş şaçarken "ADIMI SÖYLE!" diye çağırmasıyla yerimden sıçrayıp "Savaşşş"dedim. Karşımda sırıtarak "Tekrarla" dedi. Yanaklarımdan sicim sicim gözyaşlarım gelirken "Savaşşş" dememle psikopat gülüş...