£19£

41 8 10
                                    

"Kes sesini ve siktir git evden yalancı pislik!"

Hyunjin, Felix'in ona ettiği büyük hakaret ve küfürlerin altından bir süre kalkamadı. Şok içinde ona baktı. Gözleri sonuna kadar doldu, ve arkaya sendeledi. Nefesi kesilmişti, gözleri büyümüş, elleri titriyordu. Kendine geldiğinde başını yavaşça salladı. "P-peki nasıl istersen." dedi kekeleyerek.

Yavaşça eşyalarını topladı ve küçük bir çantasına koydu. Ceketini aldı, ve arkasına dönerek Felix'e baktı.

Gözleri kıpkırmızıydı, ağlıyordu.

"Kendine iyi bak babacığım." dedi acı bir gülümsemeyle.

Ve gitti. sakince kapıyı kapattı, ve gitti.

"Ah minik bebeğim benim, nasıl kandın o dağ ayısına sen..." Jeongin, yanında hüngür hüngür ağlayan erkek kardeşinin sırtını sıvazlıyordu. Onu bağrına bastı ve teselli etmek için saçlarını okşadı. İç çekti, ve alnını öptü.

"N-neden bana kıydı ki abicim..?" Hyunjin'in kekeleyerek söylediği ile Jeongin, kafasını iki yana salladı ve uzunca 'hah' sesi çıkardı. Elleri arasına miniğinin yüzünü aldı. "Bak minik kardeşim, onun gibi bir boz ayı için ağlamanın lüzumu yok. Sil o güzel gözlerindeki yaş tanelerini hadi, bak benim canım çok acıyor. Küçük şirin ağzını kapat o yumuşak dudaklarını da büzme bak yerim tipini."

Hyunjin, minik masum bir bebek gibi denileni yaptı ve kedi gözleriyle abisine baktı. Bu sefer de yanlarındaki Seungmin Hyunjin'in yaşadığına üzülüp ağlamaya başlamıştı. Jeongin, sevgilisine baktı. "Yavrum, sen neden ağlıyorsun?" Seungmin dudağı büzük bir şekilde ona döndü. "Hyunjin'e üzüldüm! Yazık ona! Üühhhüü!" Jeongin minik bir tebessümle sevgilisini diğer tarafına aldı ve belinden tutarak kendine çekti. Büzülmüş dudaklarını öptü.

"Miniklerim, ikinizde ağlamayın bakın. Ben o boynuzlu öküze bebeklerimi üzmek ne demekmiş göstereceğim tamam mı?" İkili, başını sallayarak büyüklerine baktılar. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine, Jeongin'e yaslandılar. Bir süre sonra, ikiside burun çekerek uyuyakaldı.

Jeongin, onlara bakarak gülümsedi. Yavaşça yatağa götürdü ikiliyi, Hyunjin'e geldiği kıyafetleri çıkartıp yumuşak ve sıcak tutacak pijamalar giydirdi. Küçük kardeşinin alnını, sevgilisinin dudağını öptü ve Hyuniin'e baktı. "Ah minik bebeğim benim..neden böyle oldu hm? Tatlı aşkın ne hallere düşürdü seni? En olmadık kişiyede aşık olunmaz ama kalp söz dinlemiyor...kıyamam senin minik gözyaşlarına ben..."

İkisinin saçlarını okşadı ve yorganı ikilinin üzerine örttü. Mutfağa, akşam yemeğini yapmaya gitti.

"Bir shot daha getir." Felix, elindeki shot bardağını önündeki masaya fırlattı ve yumruğunu masaya vurdu. Barmen, bardağı kırılmadan tuttu ve yeni bir shot getirdi. Felix, gevşek bir ağızla konuştu barmene bakmadan. "İstek şarkı alıyor musun?" Barmen başını salladı. Felix iç çekti. "505."

Barmen, başını salladı ve bilgisayara yöneldi. Arama butonuna şarkının ismini yazarak butona bastı. Şarkının hafif elektrogitar sesleri gelmeye başladığı anda Felix'in gözleri kapandı. Yutkundu, hafif bir iç çekti.

Şarkıyla eşlik ediyor, bir yandan içkisini içiyordu. Bir süre sonra bara siyah giyimli, siyah gözlüklü ve siyah saçlı bir adam girdi. Felix'in yanındaki sandalyeye oturdu ve ona baktı. Omzuna dokundu. "N'aber?" Felix, tanıdık ses ile yana döndü. "Hoseok?" "Hoseok, ya."

Adam, gözlüklerini çıkardı ve sırıtarak Felix'e baktı. "Ne bu yüzünden düşen bin parça?" Felix, olanları anlattı ve iç çekti. "Sarhoş olup herşeyi unutmak istiyorum."

"Yap o zaman dostum."

Ertesi günün sabahı saat altı buçuk civarlarıydı. Hyunjin, mutfak balkonunda oturmuş, önündeki sahil manzarasını izliyordu. O adama deli gibi aşıktı. Yüzünde kırmızı rujunun izlerini, Vücuduna ve siyaj gömleklerine keskin parfüm kokusunu, dudaklarına yaptığı patlakları, boynuna morluklarını, bırakmak istiyordu. Kalbine aşkı vermek, aklına kendisini sokmak istiyordu koca oğlanının.

Dudaklarını ısırdı ağlamamak için. Ağzından titrek bir "siktir." çıktı. Yine dayanamamıştı, gözlerinden damlalar akıyordu. Güneşin doğuşuna bakarken, kapının tıklatıldığını duydu. Hızla orata yöneldi ve kapının deliğinden baktı. Siyah bir tişört ve kirli sarı tipi saçlardan başka görünürde birşey yoktu. Kapıyı açtığı an, bacağına yapışan kollar hissetti ve çığlık attı.

"Hyunjin, bebeğim..." Bu Felix'ti. Çok fena içki kokuyordu ve yayık bir şekilde konuşmuştu. "F-felix?! Burada ne işin var senin?" Koca beden, zar zor doğruldu ve zor açılan kısık gözleri ile minik pijamalı bedene baktı. "Affet beni küçüğüm..Hadi sarıl babacığına." Hyunjin, şok ile büyüğüne baktı. Ne kadar onu istesede sırıttı, onu süründürmek istiyordu. İntikam almak istiyordu. Pis bir sırıtışla keskin gözlü bir bakış attı büyük oğlana.

"Kes sesini ve siktir git evden sarhoş pislik!"

Felix, gözlerinden kalp kırıklığü yaşları akarken baktı Hyunjin'ine. "N-ne?" "Sen bana derken iyiydi?" Gözlerinin altı kararmış olan genç, yavaşça ayaklandı. "Peki..."

"Tamam, tamam. Minik çocuk gibisin aptal." kaldığı odaya giderek bir adet tişörtünü Felix'in üzerine attı. "Al, senin için. Beni istersen kapılarımda sürünmek yerine bunu kullan. Byss^" Kapıyı yüzüne kapatmıştı büyüğün.

Olması gereken de bu değil miydi zaten? :)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 18 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Tomb Boy, hyunlix'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin