4.Bölüm: Hançer

15 3 2
                                    

Küçükken anneme bilmediğim kelimeleri sorduğumu hatırlıyorum. Bu kelimelerden biri de "Tesadüf" kelimesiydi.

Genellikle okuduğum masal kitaplarında karşıma çıkan kelimeleri sorardım ama onca kelimenin arasından en çok bu kelimenin anlamı ve anısı aklımda kalmıştı. Annem hamur yoğururken kaşlarını çatmıştı. Hayal mayel bizim için poğaça yaptığını hatırlıyordum.

"Rast gelmek." demişti.

"Nasıl?" demiştim. "Ne demek ki rast gelmek?" Annemin kaşları hala çatıktı. Nasıl açıklayacağını düşünüyor gibiydi.

"Yani şimdi düşün ki sen bir yolda yürüyorsun. Karşına biri çıkıyor, onunla tesadüfen karşılaşmış oluyorsun." eline biraz daha un alıp devam etmişti.

"Onunla rast gelmiş oluyorsun yani. Senin planladığın bir durum değil. Eğer seninle karşılaşmak onun da planladığı bir şey değilse o zaman tesadüf olur, anladın mı?"

"Ama herşey de tesadüf değildir, unutma bunu."

Başımı sallamıştım. Sonra gidip aynı soruyu abime de sormuştum. Annemden sonra en güvenilir bilgi kaynağım abimdi. Babam çoğunlukla kasabada ticaret yaptığı için ona pek soru soramazdım.

"Abi, tesadüf ne demek?"

"Tesadüf mü?" o da annem gibi kaşlarını çatmıştı. "Tesadüf diye bir şey yoktur."

"Nasıl yani?" demiştim. "Tesadüf yok mu? Ama annem yolda iki kişi plansız karşılaşsa tesadüf olur dedi."

"Hayır tesadüf yok. Şöyle düşün," ellerini iki yana açmıştı.
"Sen bir yolda yürüyorsun ve plan yapmadan biriyle karşılaşıyorsun. Bence o kişinin bile karşına çıkmasının bir nedeni var. İyi veya kötü bir neden... Yani bence öyle."

Bu anı aklıma gelirken gözlerimi zümrüt yeşili gözlerden ayıramıyordum.

Daha önce karşıma çıkması tesadüf müydü? Belki.

Peki şimdi karşımda olması tesadüf müydü? Bence hayır.

Bu kadarı da tesadüf olamaz!

Bakışlarım saçlarına kaydığında sanki daha çok şaşırabilirmişim gibi gözlerim sonuna kadar açıldı.

Saçları bir tilkinin kürkü gibi miydi? Yoksa ben mi aklımı kaçırıyordum?

Turuncu ve kırmızı tutamları birbirine girmişti. Saçları dağınıktı. O kadar kendine özgü saçları vardı ki daha sonra aklımdan çıkaramıyacağıma yemin edebilirdim. Kendime engel olamadan onu incelemeye devam ettim. Biçimli bir burnu ve uzun kirpikleri vardı. Yüz hatları kesinlikle saatler önce gördüğüm herifinki gibi değildi. Çok daha yakışıklıydı. Çok, çok daha fazla...

Ben ona bakarken onun da beni incelediğini fark ettim. Hayır! Bu adam o olamazdı! Ama tilkiyi andıran bakışları ve zümrüt yeşili gözleri bana o olduğunu haykırıyordu.

Gözlerini kıstı. Yüzüne alaycı, bilmiş bir gülümseme yayıldı. Konuşmasa da sanki gözleriyle aynı cümleyi kurdu ve zihnimde onun sesi yankılandı.

İstediğin kadar kaç, seni yakalarım.

"Ee hadi, ne dikiliyorsunuz kapının önünde. Aşıklar gibi bakışıyorlar hâlâ, kahvaltı bitti."

Zeno'nun sesi aramızdaki tuhaf ânı böldüğünde ona dönüp bakmadım. Onu tanıyorlar mıydı? Onlardan biri miydi? Buraya nasıl girmişti? Belki de sadece beni buraya kadar takip etmişti.

Kapıyı suratına çarpsam nasıl tepki verir acaba?

Bu fikir aklıma geldiği an yüzünün alacağı şaşkın ifade kafamda canlandı. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Hareketimle beraber gözlerim kısıldığında, bakışları dudaklarıma kaydı, hafifçe kaşları çatıldı ama gülümsemesi hala yerini koruyordu.

MAVİ LAVİNİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin