Yorgun adımları kumlara saplanıyor, esen rüzgar kederin beyazlattığı saçlarını uçurarak görüşüne engel oluyordu. Ancak o nereye gittiğini ezbere biliyor, bu yoldan dönmeyecekti. Yüreğindeki ağırlıkla yaşayamıyor, ondan ayrı geçirdiği her bir saatte onu yalnızca daha çok özlüyordu. Senelerdir ölmediği tek bir gün yokken birazdan olacaklar onu korkutmuyor, aksine senelerdir ilk kez mutlu ediyordu.
Dalgaların sesleri kulağına tamamen ulaştığında kimine göre sondu bu onun için, kimine göreyse başlangıç.
Daha fazla ölüm yoktu.
Daha fazla keder yoktu.
Sadece birkaç dakika sonra ciğerleri dolan okyanus suyu ile patlayarak korkunç bir ölüm verecekti ona, ancak ne acı ki bu dehşet verici sonu bir 'son' olarak dahi görmüyor, göze almıştı. Adeta bir kurtuluştu onun için, bir buluşma.
Okyanusa gülümseyerek baktı. Yağmur bedeninde dokunulmadık yer bırakmayarak sanki onu sevgilisi için hazırlamıştı, sanki o pis adamın iğrenç dokunuşlarını silerek Jolene'i yıkamıştı. Şimdi yeniden saf, yeniden masumdu.
Okyanus, işte şimdi onu bekliyordu. Şefkatli kolları arasına alarak sevgilisine ulaştırmak için.
Ah Jolene, destansı güzelliği ve masumiyetini canavarların haince kirleterek ondan çaldığı Jolene, bu nasıl bir sondu?
***
"Gezginden bir şey öğrendim bugün."
Heyecanla doğrulmuş, güneş ışığının altında parlayıp okyanusları andıran gözleriyle hızlıca konuşmuştu. "Neymiş?"
"Bir efsaneye göre Tanrı, papatyaları bebeklerini kaybeden anne babaların kederlerini azaltmak için dünyanın üzerine serpiştirmiş. Papatyalar sadeliğin ve masumiyetin sembolüymüş."
Masumiyetten bahsederken parmakları kucağına yaslanmış şekilde uzanan kızın çenesini okşamıştı usulca. Zayn'e göre masumiyet de, sadelik de sevgilisiydi. Ama gezginin hikayelerini severdi kız, bu yüzden her birini aklına yazarak buluşmuştu onunla.
"Evimizde papatyalar yetiştirmek istiyorum. Evlenince bahçemize ekeriz, değil mi?" Evlenmeleri neredeyse imkansızdı, ancak insanoğlu hayal kurmadan ve medet ummadan yaşayamazdı. İnsanı insan yapan şey istemekti, çaresiz yapan şey ise ummak.
"Ekeceğiz güzelim," dedi Zayn yüzünü eğip kızın yanağına bir buse kondurarak. Utançla kızardığında gülümsemeden edememişti. "Benden hâlâ utanıyorsun."
"Evet... Öpücüğün tenimi yakıyor. Sanki bir büyü."
"Doğru, ben bir büyücüyüm. Senin gibi bir güzellik abidesini benim gibi beş parasız bir adama aşık ettim."
"Sen zaten çok güzelsin! Evimiz okyanusa da bakacak mı? Belki balıkçılık bile yaparız... Yüzeriz de, değil mi Zayn?" Aklı hâlâ evlilikleri ve yaşayacakları evdeydi.
"Bakacak tabii. Kendi ellerimizle inşa edeceğiz. Sen nasıl istersen öyle olacak her şey."
"En çok da okyanusu merak ediyorum. Masmavi olduğunu söylüyorlar..."
"Bazen can alacak kadar acımasız da olurmuş. Bir başka Gezgin bana arkadaşının kendisini derin sulara bıraktığını anlatmıştı. Ne yazık, adam acısını hâlâ taşıyordu... Her şeyini kumarda kaybetmiş. Ve geriye hiçbir şeyi kalmadığında ondan istedikleri şey canıymış. Ancak onu vermeyecek kadar gururluymuş. Haydutlar gelip canına kıymadan önce bunu kendisi yapmış. Kendi yöntemiyle, kendi seçtiği şekilde, dünya üzerinde ona en huzur veren yerde dingin bir ölümü seçmiş... Bedeni karaya vurduğunda ise yüzünde bir tebessüm olduğunu söylemişti Gezgin. Tanrı bana senin kollarında ölme lütfunu bahşederse ben de bu dünyadan gülümseyerek ayrılacağım, sevgilim."
Kız gülümsemişti. Dolan gözleriyle beraber "Birlikte hayat bulduk ve buradan beraber göçeceğiz." dediğinde bir süre bakıştılar. Zayn bu konuşmayı biraz daha sürdürürse sevgilisinin ağlayacağını biliyordu, bu yüzden hınzır bir yüz ifadesi takındı.
Birden karnını gıdıklamaya başladığında kız kahkaha atarak ellerini tutmaya çalıştı. Burada özgürlerdi. Kasabaya oldukça uzak olan papatya tarlasında uzanmış, etrafta kanat çırparak uçuşan kelebekler ve kuşlar ile yalnızlardı. Tabii bir de aşklarıyla.
"Benim olman için sabırsızlanıyorum Jolene. Benim Jolene'im."
"Sadece senin," demişti samimiyetle gülümseyerek. "Bir gün babamın karşısına çıkacağız. Aşkımızın karşısında ne o durabilir ne de Tanrı." Böyle söylememeliydi ama aşklarından daha güçlü hiçbir şey olmadığını düşünüyordu. Devam etti. "...Aşk her şeyi yener değil mi Zayn?"
"Aşk bizi bile mağlup edebilir."
Jolene'in içine korkunç bir keder serpildi.
Yüzü anında düştüğünde Zayn yanaklarından kavrayarak burnunu onunkine sürttü. Ona güven verecek, iyi hissettirecekti. Güzel yüzünü gülümserken görmeliydi hep.
"Ama etmeyecek. Bizim aşkımız sonsuza dek yaşayacak... Ve sana söz veriyorum, gezginler gittiği her yere bizi de götürecek."
Bunu düşünmenin heyecanıyla yüzündeki korku gölgelenerek yerini beklentiye bırakmıştı. Aşk buydu. Gözlerinin içindeki ateşti, sıcak yaz güneşiydi, dalgalarını hiç duymayıp görmedikleri okyanusa düşen yakamozdu. Zayn ve Jolene'in aşkı hiçbir zaman kış olmamalıydı: Beyaz karlar gibi yağıp eriyerek bir hiç olmamalıydı. Hep kalmalıydı.
Ancak Zayn ne dilediğini bilmiyordu.
Dilek kapıları her zaman açıktı, fakat neyi nasıl dilediğimize dikkat etmeliydik. Bazen en hoş duamız en zor sınav olarak karşımıza çıkabilirdi.
Ne yazık ki, en acı şekilde öğreneceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the portrait of a lesser man • zayn
FanfictionVe hiçliğin kollarında yitip gittiler... Bazıları aşklarının ikisini bile mağlup ettiğini söyler.