true love's kiss

41 7 0
                                    

Annesi aynı gün içerisinde bir papaz ile birlikte evlerinin arkasındaki ormana defnedilmişti. Buruk hissediyordu Jolene. Buruk, yalnız, başıboş... Ağaçlar ne kadar da uzundu, her şey nasıl da anlamsızdı meğer. Uzun ağaçların gölgesi annesinin mezarının üzerine düşüyordu.

Ve soğuk toprağı Loretta'ya hiç ama hiç yakıştıramamıştı Jolene. Her şey zoruna gidiyordu. Zayn'i görebilmek için papatya tarlasına giderken her defasında bir veda daha etmek zorunda kalacaktı annesine, çünkü mezarı kullandığı yolun hemen kenarındaydı. Annesinin yanından geçecekti Jolene. Ama onu göremeyecekti, ona dokunamayacak, kendi elleriyle besleyemeyecekti.

Düşündü. Bu ölüm acı bir vedaydı evet, ama Jolene'in ruhunun derinliklerinde, Zayn'in bile hiç ulaşamadığı yerlerde çiçekler açtırmıştı. Zayn'in dokunamadığı bir yer yok sanıyordu Jolene, fakat vardı işte. Annesinin cansız bedenine bunca senedir ilk defa canını acıtırım diye korkmadan sarılmak, onu öpüp koklayabilmek... Loretta'nın ölümü şüphesiz Jolene'in canından can götürmüş, ancak annesine gerçek anlamda sarılabilmekse ona hayat vermişti. Bilinmezliklerle dolu bir ikilemden ibaretti.

Nasıl geçeceğini bilemeyerek çaresizce mezarın yanına çökerek toprağı okşadı. Çantasından çıkardığı saç fırçasını korkarak toprağa dokundurduğunda dudakları tek çizgi halini alarak dayanamayıp tekrar ağlamaya başlamıştı. Fırçanın kılları toprak dolayısıyla karararak birkaç toz tanesi dökülmüştü. Annesinin ipeksi saçları değildi bunlar. Topraktı. Loretta toprak olmuştu.

Ölüm kendini her formda, her anda tekrar ve tekrar hatırlatabilirdi. Loretta kendisi için bir kez ölmüş ama Jolene için her seferinde bir defa daha ölecekti. Eve girip annesinin döşeğinin boş olduğunu gördüğünde, içeriye güneş ışığı girsin diye perdeleri açtığında, akşamları masal anlatacak kimsesi olmadığında, heyecanla Zayn'den bahsedememeye başladığında, bir tabak az yemek pişirdiğinde, saç fırçaları gözüne iliştiğinde... Kaç kez ölecekti Loretta? Bilmiyordu.

"Sarıl bana anne." Toprağın yanına çöktü. Aynı evlerindeki döşekte yaptığı gibiydi. Korkmadan sarılmıştı ya annesine, şimdi korkuyordu işte topraktan. Annesini yattığı yerde bir şekilde incitmekten ölesiye korkuyordu. Dudaklarından bir hıçkırık kaçtı. Gözyaşları durmaksızın akarak annesinin toprağına damlıyordu. Dizlerini büküp bacaklarını bir bebekmiş gibi kendine çektiğinde haykırarak ağlamak istiyordu. Hava kararmaya yüz tutmuş, birkaç haydut mutlaka birazdan bu yolu kullanırdı. Umursamadı Jolene. Annesi buradaydı, melek Loretta burada mışıl mışıl uyurken onu güvende hissettirmek zorundaydı.

"Bu acıyı nasıl atlatacağım anne, nasıl?"

Annesinin sesini hiç duymamıştı Jolene. Biliyordu ki bir kez konuşsa cennet bile kıskanırdı onun sesindeki güzelliklerle dolu tınıyı. Yine de Loretta ile hep konuşur, ona anlatacak bir şeyi mutlaka olurdu. Ancak sessizlik ilk defa bu kadar can acıtıcıydı. Çünkü bildiği bir diğer şey ise artık bir hiçliğe konuştuğuydu. Onu dinleyen kimse yoktu.

Esen rüzgar toprağı biraz savurarak uçurunca korkuyla kalktı Jolene. Sanki uçup giden annesiydi, sanki onu bir arada, burada tutmak zorundaydı. Biraz daha esti rüzgar. Annesini biraz daha yitirdi. Hangi yöne gidecekti? Korkuyla etrafında dönüp durdu. Eteği de savruluyor, rüzgar durmaksızın esmeye devam ediyordu. Yüreğinin yangınına dayanamayarak "Anne!" diye haykırıp savrulan toprağa doğru koştu. Ama toprak da ondan kaçıyordu sanki. Ağlayarak bir hiçliğin peşinden koştu, oysa uçuşan toprak taneleri çoktan bir yerlere konmuştu. Ama duramıyordu Jolene.

Koştuğu şey annesiydi, annesi sanarak bir arada tutmak mecburiyetinde hissettiği soğuk topraktı, ancak kaçtığı şey de annesinin öldüğü gerçeğiydi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

the portrait of a lesser man • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin