Gözyaşları birer birer dökülerek kendini kullanılmış, basit ve berbat hissediyordu. Her gün kullanmaktan aşındırdığı toprak yol onu sevgilisine, güvendiği kollara götürmüyordu artık, ayrılmak zorunda olduğu, umut dolu hayaller kurmuşken hepsinin birden çiçekler gibi solmasını izlediği adama, Zayn'e götürüyordu. Ne ironiktir ki Zayn de onu her zamanki yerde bekliyordu: Papatya tarlası.
Zayn'e nasıl anlatırdı?
Küçücük bir tarla, hiçbir yaşam vâd etmeyen bir toprak parçası için öylece satıldığını ona nasıl söylerdi? Yaralarını umursamıyordu bile artık. Babasının verdiği kirli para ile bir makyaj malzemesi almış, onları dün için kapatmıştı. Ancak şimdi hiçbir şeyi saklamadan gidiyordu Zayn'e. Ona söylemek zorundaydı, onunla ayrılmak, şiirler, şarkılar yazabilecek kadar aşık olduğu sevgilisine veda etmek zorundaydı.
Gözyaşları parlak taneler halinde dökülerek yanaklarından bastığı toprağa doğru akıyorken farkında değildi ama damladığı her yerde toprağa, ölü toprağa hayat veriyordu. Jolene ölen bir çiçekti, onun tek dermanı Zayn'in Jolene'in ölü topraklarını sevgiyle sulamasıyken artık bunun için hiçbir yol yoktu.
Ağacın altında dikilen Zayn görüş alanına girdiğinde durdu Jolene. Ona nasıl söylerdi? Bu ihaneti nasıl yapar, nasıl ayrılırdı? Beni evlendiriyorlar, mı diyecekti, yoksa Babam beni sattı mı? Her senaryoda bu Zayn'in yaşamayı hiç hak etmediği bir şeydi.
Ona söyleyemezdi. Ancak Zayn, Jolene'in çiçeksi kokusunu alıp ona dönmüş ve özlemle gülümsemişken Jolene'in dudağındaki yarayı fark etmişti. Gülümsemesi anında soldu. Aynı bir çiçek gibi... Hızlı adımlarla Jolene'e giderken genç kızın da ağzından acı dolu bir inilti yükselip hızlıca sevgilisine koşmuştu o da. Zayn onu kollarının arasına alıp sevgiyle sarmaladı. Kalbi kafesini parçalayacakmışcasına nefretle atıyor, ona dokunmaya cesaret eden herkesi gözünü kırpmadan öldürecek kadar gözü karaydı.
"Baban yaptı değil mi bunu? Neden Jolene, yine neden? Neden onu öldürmeme izin vermiyorsun?"
Jolene yorulmuştu. İki gün önceki enerjisinden geriye hiçbir şey kalmamış, kendini Zayn'in kollarına yorgunca tamamen bırakarak onunla birlikte dizlerinin üstüne düşmüştü.
"Erken gelmişti. Geleceğini bilemedim. Yemeğini hazır edemedim."
Sinirle iç çekip Jolene'i kendine daha çok bastırdı. "Onu öldüreceğim Jolene. Sana bu ızdırabı daha fazla çektirmesine izin vermeyeceğim. Baban. Ölecek."
"Zayn," dedi ağlayarak Jolene. Bir bebek gibi kıvrılmıştı Zayn'in kucağına. "Sana yalvarıyorum ona dokunma. Her şey mahvolur. Seni de kaybedersem ne yaparım? Yargılanırsın ve bir daha görüşemeyiz." Daha çok ağlamaya başladığında Zayn şaşırarak tutuldu. Ne yapacağını bilemez şekilde örgü hırkasını çıkarıp Jolene'in üstüne örttüğünde saçlarını okşamaya başlamıştı. Jolene onu kaybedeceği için değil, onu çoktan kaybettiği için ağlıyordu. Yalan söylediği için ağlıyordu. Bundan bir kaçış olmadığını biliyor, Sör George ve ailesinin ne kadar güçlü ve soylu insanlar olduğunu biliyordu. Kaçış yok, Sör George'un çapkın oğlu Archer ile evlenecekti. Daha doğrusu ona satılacaktı.
"Yalvarırım ağlama Jolene... Tamam, istediğin olsun. Lakin sana bir daha dokunamayacak. Söz veriyorum güzel sevgilim, bana inan."
Jolene'in hiçbir şeye inanacak gücü yoktu. Orada, belki de son anları olduğunu bilerek Zayn'in kucağında uyuyakaldı.
Dün akşam yemeğe Sör George ve ailesinin geleceğini zannediyordu sadece. Oysa gelen müstakbel kocası Archer ve ailesiydi, bunu onları ağırlamadan hemen önce babasından öğrenmişti. O an dünyası başına yıkılarak gözünün önünden Zayn geçmişti. Denize bakan evleri, bahçeye açılan kapıları ve yetiştirdikleri türlü sebze meyveler... Çocuklarının şen şakrak kahkahaları eşliğinde oynadıkları oyunlar. Hepsi birer birer hiçliğe karışarak yok olmuştu ve Jolene'in söz hakkı bile yoktu. İlk kez bu kadar kaçmak istemişti Zayn'le. Ancak hasta annesi için bir eziyet olurdu bu, ayrıca o Archer'ın nişanlısı sayılırdı artık. Çok kısa bir süre sonra nişan takılacaktı. Olası bir kaçışta Archer onları eliyle koymuş gibi bulur ve ikisini de öldürürdü.
Hava kararmadan Jolene'i uyandırdı Zayn. Birlikte ayağa kalktıklarında göz göze bakarlarken Jolene'in küçük ellerini tutup üzerini öptü. Doğrudan gözlerinin içine bakıyor, içini yakıp kavuran aşk ateşi her an daha da büyüyordu.
"Sana bir şey vermek istiyorum."
Ne kadar bitkin olursa olsun Jolene'in kalbine de gözyaşının toprakla buluşması gibi bir tohum düşerek onu biraz olsun hayata döndürmüştü. Gerçek aşkın gücüydü bu.
"Nedir?"
Zayn cebinden bir kolye çıkardı. İncilerle bezenmiş kolyenin ucunda minicik bir şişe, şişenin içindeyse bir papatya vardı ve şişenin ağzı bir tıpayla kapanmıştı.
Jolene gözleri parlayarak kolyeye baktı. "Çok güzel..." diyebilmişti hayranlıkta.
"Güzel boynuna takmama müsade et. Buraya mücevherler de yığsam hiçbiri eşsiz güzelliğine layık olmayacak Jolene, ancak bunu aşkımızın bir sembolü olarak kabul et."
Tekrar ağlamaya başlamıştı.
Bununla aşkları ölümsüzleşecek ve Jolene gittiği her yere Zayn'i de götürecekti.
Zayn gözyaşlarına anlam verememiş, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Jolene saçlarını tek omzuna alarak arkasına döndüğünde Zayn kolyeyi takıp ensesine bir öpücük bıraktıktan sonra sevgilisini kendisine döndürdü.
"Ve doğruyu söylememi istersen bu kolyeyi pazardan çaldım. Sana çok yakışacağını düşünmüştüm." Jolene'i biraz güldürmeyi umarak itiraf etmişti.
Jolene nihayet gülümser bir tonda "Bunu asla çıkarmayacağım. Bana her zaman güç verecek ve aşkımızı hayatta tutacak. Söz veriyorum." derken sol elinin serçe parmağını kaldırarak kendi söz verme hareketlerini yapmıştı. Zayn de hafifçe gülümseyerek kendi serçe parmağını Jolene'in parmağının etrafına doladığında artık dayanamamış, yüzünü eğerek dudaklarını birleştirmişti. İlk öpücüktü, çok güçlüydü.
Derler ki, dudakları birleşince dünya bir anlığına durmuş. Bir tek ikisi varmış. Öyle bir aşkmış ki bu, Zayn ve Jolene'i bile yiyip bitiriyor, onlarla da savaşıyormuş. Milyonda birmiş Zayn ve Jolene, inci taneleri kadar eşsiz, papatyalar kadar masum.
Ancak birileri mutlaka nefretten büyür, nefretle beslenir, karaktersiz korkak ruhlarını nefretin arkasına saklayarak güçlenirmiş. Ve o birileri her papatya tarlası gördüğünde, mutlaka üzerlerine basarak güneşe bakan çiçekleri acımasız bir zevkle öldürüp masumiyetlerini çalarmış.
Zayn ve Jolene'in de böylece yitip gittiği söylenir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the portrait of a lesser man • zayn
FanfictionVe hiçliğin kollarında yitip gittiler... Bazıları aşklarının ikisini bile mağlup ettiğini söyler.