İkinci bölümle buradayım.
Umarım keyifle okursunuz.
Başlamadan önce;
Buraya bir emoji alabilir miyim lütfen.
O zaman başlayalım.
Halil Davas beni yakalamıştı.
Bakışlarından bile ne kadar öfkeli olduğu belliydi. İri bedeninin önünde ayakta dururken arkamdaki ağaca yaslanmamak için zor duruyordum çünkü korktuğum için dizlerim titriyordu. Benim bu durumda bu kadar korkmam normal değildi ama onun bana yapacaklarını düşününce tırsıyordum. Ölmekten korkmuyordum, aksine annemin olduğu bir yere gitmek beni mutlu eder ama bu adamın bana ne yapacağını bilmemek korkmama sebep oluyordu.Mavi gözlerinin akı yavaş yavaş kırmızıya dönerken sinirden kulaklarına kadar kızarmıştı. Bana öyle bakması bile korkutuyordu.
"Ne işin var bu saatte bu kılıkta bahçede? Nereye kaçtığını sanıyorsun sen?"
Gözleri öfkeden koyulaştığı için gözlerine bakamıyordum. Yüz ifadesi beni öldürecek gibi bakıyor, çok korkutucu görünüyordu. Hay beynime sıçayım, kaçacak bu zamanı mı buldun?
Kendine gel Echer, sen bu kadar korkak biri değilsin.
"Sana diyorum! Bana cevap ver Echer. Seni öldürmemem için bana bir sebep ver. Seni ölümün kıyısından alıp kalbime kilitlemişken bu yaptığın aptalca şeyin mantıklı bir sebebini söyle."
Korkuyordum. Boyundan, heybetinden, bağırışından...
Boynundaki damarlar bariz bir şekilde belli oluyordu. Sabah giydiği siyah takımının içinde önümde durmuş, gözleri beni korkutmaya yetiyordu. Madde kullanan insanlar gibi gözleri kızarıyordu.Ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim sırada "Bana cevap ver!" diye bağırıp öyle bir hırsla elini arkamdaki ağaca vurdu ki, irkilip yerimden sıçradım.
Bana vuracağını sanmıştım! Sırtımı bu sefer gerçekten ağaca yasladım çünkü aksi halde düşebilirdim.
Bana bağırması gözlerimin dolmasına sebep oldu. Korkuyordum. Annem yok ve ben yine korkuyorum.
"Echer, güzelim, zor duruyorum bak. Ha güzelim. Bana bir cevap ver. Siktiğimin basit bir cümleyi kuracaksın bana."
Sesi yine sinirliydi ama nedense biraz daha dikkatli konuşuyordu.
Dolan gözümü görünce biraz sakinleşmişti. Gözlerim ne kadar dolsa da ağlamayacaktım. Ben babamın onca yaptığına ağlamamıştım, Halil'in bağırmasına ağlayacak değildim."Ağlama güzelim. Her bir gözyaşına bir insanı yok ederim. Ağlama ve korkma benden. Sadece bana neden bu saatte bu kılıkta bu bahçedesin, onu söyle."
Korkma demesi kolaydı. Karşımda durmuş öldürecek gibi bakarken bunu başarmamıyordum. Kumral saçı yüzüne inmiş siyah kıyafetlerle azrail gibi tepeme dikilmişti.
"B-en, ben gitme-"
"Yengeye yüklenme abi, canı sıkılınca onu ben dışarı çıkardım. Bağırma artık yeter bak korkuyor kızcağız."
Birden konuşan kişi ile korkup irkildim. Kafamı hafif bir açıyla yana eğip bakınca bir sandalyede oturmuş, diğerine ayaklarını uzatmış Mahir'i gördüm. Çok rahat görünüyor, tişört ve eşofmanla hava alıyor gibi görünüyordu.
Ne zamandan beridir burada bilmiyorum ama beni kurtarmak için yalan söylemişti.
Bunu neden yaptı, patronuna neden yalan söyledi hiçbir fikrim yok ama hayatım boyunca ona minnettar kalacağım kesin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihnin Felaketi
Teen FictionKüflenmiş bir zihin felakete gebedir ve elbet bir gün felaketi doğurur... Bu kitap benim olup (ç)alınması durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Sizden ricam başka yerde görürseniz beni bilgilendirmenizdir.