4

240 27 538
                                    


Bölüm 4
Keyifli okumalar.

Buraya bir emoji alabilir miyim lütfen.

Nasıl anlamadım, nasıl kandım bilmiyorum. Şüphelerimin o kadar çok olmasına rağmen ve Mahir'in onca değişik hareketine rağmen nasıl bu olasılığı düşünmedim gerçekten bilemiyorum. Aptaldım, çok büyük bir aptaldım ama karşımdaki kişi üsteğmendi ve normal bir insandan daha az hata yapma kapasitesine sahipti. Buna rağmen bir şeylerden şüphelenmiş olmam iyi bir gözlemci olduğumu gösterirdi. Fakat yine de büyük bir aptaldım.

Mahir, yüzü kanlar içinde bir halde karşımda durdukça nefretim kademe kademe artıyordu. Başını asla eğmiyor, elindeki zincirleri çözmeye çalışmıyordu. Fakat durumunun iyi olmadığını düşünüyordum.

Korkmuyordum, ellerinde silah olmasına, Türk askerini alıkoymalarına rağmen korkmuyordum. Yanımdaki adam belki de vatana, insana düşman biriydi ama bu ondan korkmama değil, onu öldürmek istememe sebep oluyordu. Çok iyi bir iş başarmış gibi üstten üstten Mahir'e baktıkça burnuna bir tane vurma isteği ile dolup taşıyordum.

Onu yakalamalarının bir diğer sebebi de bendim ve bunun için kendime etmediğim küfür kalmamıştı. O şekilde karşımda durdukça da vicdan azabı çekiyordum. Onu benim yüzümden yakalamışlardı. Beni korumak için o kadar yakın durmasa, onu yakalamak için gelen adamları fark edebilirdi. Hatta benim sivil olduğumu söyleyip Yüzbaşı Ahlas'ı da göndermeseydi bir şekilde kurtulabilirdi.
Düşündükçe kendime olan öfkem artıyordu.

Bir de bu adamın belimde duran eli vardı. Kirli ellerinin orada durması midemi bulandırıyordu. Daha önceden güzel gelen mavi gözlerinin, şu an aşağılarcasına bir askere bakıyor oluşu onları oymam için yeterli bir sebepken elimden bir şey gelmiyordu.

Bendeki ikinci silahı ve bıçağı fark etmesin diye ceketimin iç astarını kesip oraya koymuştum ve kırılan topuklu ayakkabıları çıkarıp atmıştım. Elinin silaha değmesi an meselesi iken, tedirginlikle neler olacağını bekliyordum. Çantamdan gizlice telefonumu almaya çalıştığımda orada olmadığını fark ettim. Allah kahretsin.

Çok büyük bir duygu karmaşası vardı. Öfke, nefret, sinir, tedirginlik, mide bulantısı, şiddete meyil... Her şey vardı ama bir tek korku yoktu.

Mahir ise karşımda yüzü gözü kanla kaplı bir şekilde duruyordu. Yüzündeki kanlar hem canımı acıtıyor hen de sinirimi arttırıyordu. Bir şekilde kurtulmanın yolunu bulmam gerekiyordu ve bunu yapmak için hemen harekete geçmeliydim.

"Neden, neden bir Türk askerini alıkoydun?"

Salağa yatıp hiçbir şey anlamadığımı düşündürmem gerekiyordu.

"Şş zamanı değil."

"Biri vuruldu, ben, ben silah kullandım? Asker vuruldu, belki de şehit oldu. Ölmemiştir değil mi?"

Bu soruyu ondan çok Mahir'e soruyordum fakat bana vereceği bir cevabı yoktu. Halil şerefsizi başımı kendine doğru çekip öpünce kusmak istedim ama Mahir için durdum. Mahir beni iyi eğitmişti. Bu durumda bu adamlardan korkmuyordum.

"Bunları bir daha konuşmayacağız ve sen bir daha böyle bir olayın içine girmeyeceksin. Bizim askerlerle işimiz yok. Onlar gelip bizim işimize burunlarını soktu."

"Ulan it herif, silah satıyorsun silah, uyuşturucu satıp çocukları zehirliyorsun."

Mahir bağırmaya başlayınca arkadaki adam kafasının arkasına iki sefer sert bir cisimle vurdu. Gözleri kayıyordu ama bayılmamıştı henüz.

Demek silah ve uyuşturucu satıyordu? Satmak yerine bir yerlerine dürtmek de bir seçenekti onun için halbuki.

"Durdur arabayı."diye ona karşı sert bir şekilde konuşssm da o bana bağırmadı.

İNFAZ / AKREBİN DÖNÜŞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin