11- İslama Dön!

72 3 4
                                    

"Kitaplarda en çok nefret ettiğim şey ne biliyor musun iç ses?" Dedim elimdeki tabancayı inceleyip aynanın karşısına geçerken.

"Bütün ana karakterlerin ailevi bir travması oluyor ve bu travmaları bir erkeğin giderebileceğini düşünen fazlasıyla aptal yazarlar var. Kurgu olsun veya olmasın, aile sevgisi saf bir şeydir. Koşulsuzdur. Bir kez tattın mı bütün benliğini yüceltir. Ama eş olarak duyduğun sevgi öyle değil. Kıskançlık, haset, şevhet, şüphe, hüzün, korku ve çok daha fazlasına yuva yapar. Saflıktan yoksun, yoksunluktan da yoksundur."

Tabancayı sağ şakağıma dayadım. "Ölüm gibidir. Ya acısız ve şevkatle yaklaşır bedenine ya da sessiz sinsi bir yılan gibi aniden saldırıp acı içerisinde boğarak nefesini keser." Tetiğe hafifçe baskı uygulayıp aynadaki aksime baktım. Günlerdir korkudan uyuyamadığım için göz altlarım şişmişti. Soya'yla her karşılaştığımda yolumu değiştiriyordum. Üstelik Harry Potter kitabında bıraktığım halde asalar kutularıyla beraber geri gelmişlerdi. Bu da çok yakında bir yolculuğun daha beni beklediğinin emaresiydi.

Hop biraderim sen ne anlatıyon? Hem kafana niye silah dayadın geri zekalı? Oyuncak mı o!

"Bıktım ben kaçmaktan. Tek mermiyle bitecek zaten işim. Bırakta son saniyelerimi huzurlu geçireyim." Sesim yorgun çıkıyordu. Her şeyden bıkmıştım adeta.

Bebeğim sen değil tek mermiyle, bütün şarjörü kafana sıksanda ölmezsin.

Kaşlarımı çatarak elimdeki tabancaya baktım. "Niye la? Yoksa ölmekte mi haram oldu bana?" Zihnimden yine ürkütücü kahkahası yükseldi. Ne olursa olsun, iç sesimin kahkaha atması fazla ürkütücü!

Yok. Çünkü, dünya malı dünyada kalır. Eh, sen de bir çeşit mal olduğun için ölemezsin.

Göz devirip tetiğe yüklenecektimki zihnimden öfkeli sesi yankılandı.

Bırak o silahı! Bizi öldüremezsin.

"Ama..." Devamını getiremedim ve öfkeli bir nefes verip tabancayı tekrar korseme koydum. Aynı öfkeyle odadan çıktım. Akşam yemeği için herkes toplanmıştı. Soya'yla göz göze gelmemeye çalışarak sandalyeye oturdum. Delici bakışlarını üzerinde hissediyordum.

Şey diyordu sanki: Dün bütün gece uyumadım Nil Anka. Nil Anka mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini söylemek istersin; Ümmü Gülsüm! Sırıtarak yüzüne baktım. İstemsiz yaptığım bir şeydi.

Tabii o benim pişmiş kelle gibi sırıttığımı görünce kaşlarını çatarak elindeki kaşığı bıraktı. "N'oldu?"

İç ses o söz neydi bi' söylesene.

Tabii Leyli'cim hemen: Leyli sıçtın güzelim!

Sırıtışım yavaşça soldu. "Abla vallahi ben Nil Anka değilim! Kurbanın olayım bakma öyle." Soya'nın kaşları iyice çatıldı. Tımarhaneden kaçmış raporsuz deli olduğumu düşünmüyorsa namerdim! Aman bana ne? Geldiğinden beridir elindeki gülü bir an bile bırakmayan deli olmuyor da benim gibi aklı başında, zeki, güzel ve malesefki bahtsız bir kız mı deli olacak?

Soya sabır çekerek yakasındaki gülü düzeltti. Bense aç olduğum halde hiç bir şey yemedim çünkü herkes dik dik bana bakıyordu. Hele buradan çıkayım... Üzerimde psikolojik baskı oluşturdukları için hepsini dava edeceğim!

Marcus Bruce Marshall? Leyli bu kitap sana iyi gelmiyor. Yazarın karakterkerine dönüşüyorsun. Bu gün Marcus Marshall yarın Elzem Akay!

"Hayır! Buna izin veremem..." İç ses Allah belanı versin! Öyle bir anda gelinir mi it? Senin yüzünden ani yükseliş yapıp duygularımı dışa yansıttım. Hadi Marcus neyse! Elzem denir mi hiç?

Neden Mısır'da Değiliz?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin