Yekta düğmeye bastığında tam da duymayı umduğu şarkı çalındı kulaklarına. Onun bile unuttuğu bu kaset çalar ,bir zamanlar Feride'ye olan duygularını barındıran o şarkıyı çalıyordu.Sanki aradan yıllar geçmemiş gibi ilk günki haliyle... Yekta'nın unuttuğu anılar bir bir zihnine doldu. Anılar ve delice zihninde yankılanan o deli sorular...
Onca sene hiç kimse olmadan onu mu beklemişdi yani ? Ama biraz önce başka birinden, başka bir olaydan bahsediyor gibiydi sanki. Feride Yekta'dan uzaklaşıp arkasına döndü.Saklamak mümkünmüş gibi gözlerine dolan yaşları sildi.- Sen benim bunca yıl, bu şarkıyla beklediğim adam değilsin. Asla da olamazsın. Ben elalarında kaybolduğum bir çift göze kandım. Orada gördüğüm şeyin aşk olduğuna inanıp yıllarımı onu bekleyerek heba ettim. Belki o beni yarım bırakarak günahıma girdi. Ama ona,o yılları veren bendim. O benden bunu istemedi. Onun o küçücük hevesini içimde aşk diye ben büyüttüm. Gönül sadakamı pul diye harcatan da ben...
Boğazına saplanan o bıçak konuşmasına engel oluyordu. Bu sözcükleri yıllarca kendi içinde büyütmüş, nihayetinde de çeyiz olarak getirmişti. Ama Yekta gibi kendi de ilk defa duyuyordu. Dile gelmemiş sözcükler ses olarak ağzından her dökülüşünde canı yanıyordu.Yekta hala şaşkın bir şekilde Ferideyi dinliyordu.Duyuyordu duymasına ama anlamlandıramıyordu. Feride boğazında hançer, yarasını kanata kanata devam etti .
- Sen beni kandıran o çocuktan bile zalimsin. O sadece beni bir hayale inandırdı ama sen beni bu evliliğe mahkum ettin. Seninle istediğim için, aşkından ölüp bittiğim için evlenmedim. Zorunda kaldım. O yüzdendir ki gelinlik değil kefen giydim de geldim ben bu eve.
-Neyin zorunda kaldın Feride neyin zoru?
Yekta onca sözcüğün arasından hala kafasında Feride'nin başka biri yüzünden bu evliliğe itilmiş olma ihtimalini sorguluyordu.
- Zorunda kaldım çünkü sen yıllar sonra kapıma görücü gönderdiğinde; insanlar dul bir adamın kapıma bir kusurum yüzünden geldiğine inandı. Ailem yıllarca kendime ettiğim zulüm yüzünden beni sana reva gördü. Onlar bile inanmadı benim tertemiz olduğuma. Bende kusur varmış gibi... Başıma birşey geldiğine inanıp beni sana mahkum ettiler.
Yekta son duyduyduklarıyla nefessiz kaldı. İlk aşkı, sonradan geçici bir heves olduğuna kanat getirdiği Feride onu beklemişti. Yekta, ailesinin onunla evleneceğini söylediğinde bütün bunları düşünmemişti. Sanki Feride'yi hiç tanımamış gibi onu suçlamış. Bir hevesin peşinde ikisinide yaktığı için ona kinlenmişti. Birşeyler söylemesi gerektiğini düşündü. Aklına ilk geleni geveleyiverdi ağzında.
- Nereden bilebilirdim Feride?
Feride aniden duygusallıktan çıkıp öfke dolu gözlerle yürüdü Yektanın üstüne ve tam kalbinin üstüne barmağını bastırdı.
- Sen bana söz verirken bilmeliydin! Benden bir söz isterken, tutacağımı bildiğin gibi ...
- Sana o sözü verdiğimde daha reşit bile değildim.Küçüktüm , küçüktük... Aklımız bir karış havadaydı. Onu da geçtim, senelerce gelmeyişimden anlamadın mı ? Ben beklenecek biri miyim Feride ?
Bunu söylerken içi titredi Yekta'nın. Adamlığından utandı. Değil o sözü, Feride'nin varlığını bile unuttuğunu söylemeye dili varmamıştı.
- Hala yalan söylüyorsun! Bal gibi de biliyordun seni beklediğimi. Her memlekete geldiğinde, o cam kenarında seni beklerken görmedin mi beni ? O odanın ışığını her yaktığında gölgem düşmedi mi hiç pencerene? Bir gün olsun perdeni bile kapatmadın yüzüme. Seni izlediğimi bildiğin halde açık tuttun pencereni, umudumun kapılarını açık tutacağını bile bile!
Gerçekleri duymak bilemekten daha acı verirmiş insana. Yekta da bunun acısını yaşıyordu. Oysa bugün, bu eve gelirken acı sözleri söyleyecek olan kendisi olacaktı. Yananın kendisi olacağını bilmeden yanına çıra getirmişti. Feride sözleriyle onu dumansız bir ateşe atmıştı.
- Ben, ben... Böyle olduğunu bilmiyordum. Beni gerçekten beklemiş olacağını düşünmedim.
Histerik bir kahkaha attı Feride.
- Düşünmedin demek ! Senin gibi biriyle neden evlendim o zaman ?
Yekta bu soruyla iyice yerin dibine girdi. Ona yalan söylemek istemiyordu ama gerçek de bir ateşti. Ayağa kalktı ; başının ağrısından mı yoksa ne diyeceğini bilmemekten mi bilinmez, alnını ovalaya ovalaya kendi etrafında dolanmaya başladı.
- Bazı huyların hiç değişmemiş Yekta Yıldırım. Boşuna cevap bulmaya çalışma! Çünkü ben, bütün cevapları biliyorum ilk defa . Sadece senden duymak istiyorum ilk ve son defa...
Yekta "son" kelimesine takılı kaldı. Her ne olursa olsun artık onlar evlilerdi. Bütün bunları düşünürken Feride'den çok kendisinin bu evliliği kabullendiğini farketti.
- Duymak istediğin cevaplar yok ben de Feride. Hatta karşında duran sadece bir beden , içinde ruh barındırmayan bir beden. Ben çok hata yaptım. Kendimden vazgeçerek geldim bu eve ,bu evliliğe. O yüzden hiç birşeyi sorgulamadım. Ama sana yalan söylemeyeceğim. Ben bu kadar dipteyken senin bana aydınlıklar içinde gelmeyeceğini biliyordum. Tek bilmediğim şey senin karanlığının ben olduğumdu.
Yekta Feride'ye amaçsız bir biçimde yaklaşmak istedi. Adımlarını ona doğru yöneltmiştiki Feride, sırtını döndü veğ yatağa doğru bir hamle yaptı. Yatağın üstünde ki bavulunda birşeyler aramaya başladı. Yekta içinden bu sefer ne çıkacak diye geçirdi. Feride, beyaz kumaş parçasına sarılı olan uzun ince birşey aldı eline. Daha sonra masanın üstüne koydu. Yekta'nın karşına geçip başındaki tülbendi bir çırpıda Yekta'nın ayakları altına savurdu. Saçlarının prangası tokalarıda tek tek çıkardı. Özenle örülmüş saçları bir kaç hamlede dizlerine ulaştı. Yekta şaşırmıştı. O saçları en son gördüğün de beline geliyordu. Şimdiyse örgülü haliyle bile yere değecek uzunluktaydı. Burnuna dolan o kokuyu iyi biliyordu. Masaya bıraktığı bez parçasını tekrar eline aldı Feride. Yavaş yavaş Yekta'nın burnunun dibine kadar girdi.
- Ben bu saçları yalnız senin göreceğine dair bir söz vermiştim. Yıllarca özenle baktım her bir teline. Zamanı gelince elin değecek diye taradım. Gelmediğin her yıl fazladan bir örgü attım. Ben sözünde durdum Yekta Yıldırım! Senin o sözü tutmayacağını bile bile tuttum.
Yekta'nın burnunun direği sızladı. Eski anılar bir bir hücum etti zihnine. Ona verilen söz tutulmuştu unutulsa bile. Ama ya kendi verdiği söz ?
O zaman da böyle karşılıklı duruyorlardı. Yekta sadece bir kere dokunmak istemişti o ipekten, sırmadan saçlara. Herkesin düğüne gidişini fırsat bilip kedi gibi duvardan girivermişti Feride'nin odasına. Feride o kadar korkmuştu ki kalbi yerinden çıkacak sanmıştı. Sonra Yekta bundan cesaret alıp başındaki yazmayı çıkarmış, özgürlüğüne kavuşturmuştu saçları. Bir tutam alıp eline, sevip koklamıştı. Feride çok utanmış: " Ne işin var burada, ne yapıyorsun? Benim saçlarım sana helal değil! Yapma lütfen. Kendini de ,beni de günaha soktun." diyip üzülmüştü.Bunun üzerine Yekta, bir söz istemiş ve Feride'nin hiç unutmadığı o sözü vermişti.
"Bana söz ver; bu saçlar, sadece benim helalim olacak. Benden başkası görmedi ve benden başkası da görmeyecek.Sana sözüm olsun benim elim de senin saçlarından başkasına değmeyecek. Ciğerlerim senden başkasının kokusunu bilmeyecek. "Yekta ve Feride aynı anda, aynı anıya dalmışlardı. Onları daldıkları o andan çıkaran Feride'nin titrek ellerinden düşen şey oldu. Hemen kendine gelen Feride düşen şeyi aldı. Sarılı olduğu bez parçasından bıçağı çıkardı. Bıçak o kadar keskindi ki, daha Yekta ne olduğunu anlayamadan, saçlarını ilk örgüsünden kesip önüne attı. Yekta' nın taşa dönmüş kalbi alev alev yanmaya başladı. Nefesi kesildi. Feride'nin yerde yatan örüğüne baktı daha sonra da gözlerine ...
- Ben sana verdiğim sözü tuttum Yekta Yıldırım. Bu gün , bu söz benden çıkmıştır. Bu yerdeki de diyetidir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AN DEĞİL ÖMRÜM OLSAN
RomanceBir yanda ilk aşkını unutamayan; senelerce o mutlu olsun diye dualar eden saf ve masum Feride Bir yanda yaptığı yanlış evliliğiyle hayatı zehir olan ve daha haberi bile yokken yaşama hakkı elinden alınan evladının acısıyla kavrulan Yekta. Birbirle...