Dolunay Gecesi...

106 7 0
                                    

   Halının desenlerini izlemekten sıkılan Feride , yavaşça kaldırdığı duvağının altından ona tamamen yabancı olan  odayı süzmeye başladı. Oda gayet sade ve  dingindi. Bir gelin odası değil de daha çok çalışma odasını andırdığını düşündü. Düğünleri aceleye gelmiş, bu yüzden de çok bir hazırlık yapılamamıştı. Yekta'nın odasına sadece çift kişilik bir yatak ve gardırop eklenmişti. Diğer her şey aynıydı. 

   Bu düşüncenin verdiği his Feride'yi mutlu etmişti.  Sonuçta Yekta bu oda da, Feride de bu odayı izleyerek büyümüştü. Yıllarca karşı pencereden bu odanın ışığının yanmasını beklemişti. Ne zaman bu odanın ışığı yansa, Feride'nin ışığı kapanır ve perdenin arkasından gizli gizli Yekta'yı izlerdi. Şanslı olduğu zamanlarda yüzünü görür doya doya seyrederdi. Bazen de sadece odada ki gölgesiyle yetinir, olmadığı yıllarda da uzun uzun bu odanın karanlığına bakar hayaller kurardı. Feride'yi daldığı düşüncelerden çıkaran, kapıdan gelen ses oldu. Duyduğu sesle aniden irkildi. Ayağa kalktı ama heyecandan  titreyen bacakları ayakta durmasına müsaade etmedi. Eli ayağına karışmış vaziyette tekrar oturdu yatağın üstüne. Şimdi de kaybolan sesini bulması gerekiyordu. Derin derin nefes aldı ve yarı duyulur yarı duyulmaz sesiyle ;

'' Buyurun.'' diyebildi.

'' Kızım ben Ayşe annen, müsaitsen bir iki dakika konuşmak istiyorum?'' 

 Damadını bekleyen Feride, bozulsa da fark ettirmedi ve kayınvalidesini içeriye buyur etti. Ayşe hanım içeriye girdiğinde endişeliydi. anlaşılan ters giden bir şeyler vardı. Bir şey sormak yerine dinlemeyi seçti Feride. Çünkü her zaman öyle yapardı, sadece dinlerdi . Kadın önce etrafa baktı sonra Feride'ye. Konuşacakları uzun olacaktı ki çalışma masanın sandalyesine uzandı. Feride'nin tam karşısına koyup oturdu.

'' Bak güzel kızım, sana anlatacağım şeyler var. Aslında bu konuşmayı daha önce yapmalıydım ama bir türlü vakit olmadı. Aslında diyeceklerimi sen de tahmin ediyorsundur. Sen benim elime doğdun sayılır. Nasıl bir kaderdir bilinmez ama Yekta gibi sen de bu evde doğdun . Hiç unutmuyorum o günü. Ben daha lohusaydım. Annen de hamileliğinin son ayındaydı. O zamanlar ultrasona girmek pek adet değildi. Şanslı olanlar sadece cinsiyetini öğrenmeye gider, aksi bir durum olmadıkça onunla da doğuma giderdi. O yüzden tam bir vakit vermiyorlardı şimdiki gibi. Nasıl olsa daha vakit var deyip, kayınvalidemler ile babaannenler beraber  bahçeye gitmişlerdi.   Annen ile beni de birbirimize emanet etmişlerdi.  Akşam olmadan dönecekleri için sorun olmaz diye düşündüler herhalde.''

 Bu hikayeyi defalarca dinlemişti babaannesinden Feride. Daima komşularına olan gönül borcundan bahseder dururdu. 

 ''Kaderin üstünde de yazılı bir kader vardır .''  der ve Yekta ile ikisi arasında bir şeyler olmasını umardı hep ,dile getirmese de gönlünden. Belki de Yekta'ya olan aşkının tohumlarını ta küçücükken bu hikaye atmıştı gönlüne kim bilir? Dinlemeye devam etti. Çünkü ona anlatılan hikaye de eksik bir şeyler vardı. Hep genel hatlarıyla anlatılırdı bu hikaye ona ama  bugün hep duyduğu şeyleri değil de hiç bilmediği bir gerçeği duyacaktı. Devam etmesi için gözlerinin içine baktı kayınvalidesinin.

 '' Ben evde Yekta'yı uyuturken kapı çaldı. Annen yüzünde boncuk boncuk ter, elinde tatlı kapıda gülümsemeye çalışıyordu. Yüzü gözü kağıt gibi bembeyaz kesilmişti. Ne olduğunu sorduğumda; biraz sancısı olduğunu ,ama önemli olmadığını, daha vaktinin olduğunu söyledi. Hemen içeri aldım. İçeriye girdiğinde ben de hemen su vermek için mutfağa girdim. Annenin yanına geldiğimde gördüğüm manzarayla şok olup elimdeki bardağı düşürdüm. Annen sancısından  farkına varmamıştı ama suyu gelmiş. Bana ne olduğunu sordu. Ona telaş yapmamasını söyledim ve onu koltuğa oturtup cam kırıklarını toplayacağımı kalkmamasını söyledim. Onu telaşlandırmak istemiyordum. Sen bilmezsin ama senden önce annen bir ölü doğum yaptı ve hamileliğini hep bu stres altında sana da bir şey olacak endişesiyle geçirdi. Hemen bizimkileri aradım. Bahçe evinin telefonu çalıyor ama açan olmuyordu. Elim ayağıma dolaştı aksi gibi tam o sırada bir de  Yekta ağlamaya başlamaz mı?  Başımdan kaynar sular dökülüverdi. Annenin yanına mı gitsem yoksa yukarı çıkıp Yekta' ya mı baksam karar veremiyordum. Bir anlık bocalamanın sonunda acele etmem gerektiğinin farkına varıp harekete geçtim. Önce yukarıdan oğlanı aldım ve aşağı indirdim. Annen neden bilinmez hiç bir şeyin farkında değildi, hala sancısının geçmesini bekliyordu. Bunu fırsat bilip oğlanı kucağına tutuşturdum. Ekmek almam gerektiği yalanını söyleyip kendimi dışarı attım. Allahtan bir kaç ev ötede Fadime ebe oturuyordu. Hemen kapısına dayandım durumu anlattım. Hemen hazırlanıp geleceğini söyledi. Sonra bakkala girdim ve bir posta da durumu anlattım. Bahçe evinin numarasını yazıp ;sürekli aramasını birilerine ulaşmasını söyledim. Eve girdiğim de Yekta ,annenin kucağında uyuya kalmıştı. Annen sancının verdiği kasılmalardan koltuğa uzanmış kucağında ki Yekta'ya ninni söylemeye çalışıyordu. Hemen mutfağa girip ocağa su koydum. Yukardan temiz çarşaf ve makas ayarladım. Annene sezdirmeden hazırlık yapıyordum. Tam o sırada kapı çaldı. Kapının çalmasıyla beraber Fatma' dan da bir çığlık koptu.

AN DEĞİL ÖMRÜM OLSANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin