Lee Minho
3 Ocak 1939Kalbim, öyle bir küskün atıyor ki şu an; duvarlarım arasında gitgide yok oluyor sanki...
Attığım her bir adımda dilhun kimseler görüyor yaşlı irislerim; dilhunluğu benimsemiş genç ruhlar görüyor...
Sanki yeni bir başlangıç, yeni bir hayat arayışında hâlâ içimde büyümeyi bekleyen küçüklüğüm.
Her bir çocukla göz göze geldiğimde, içimde bir şeyler kanıyor sanki. Nefes almayı unutuyorum gözlerinde barındırdıkları hayatı görünce; çoktan öldüğümü anlıyorum...
İçimde beyaz geceler doğuyor sonra... Doğular kimsesiz ölülerin sığındığı geceleri yok etmiş, batılar boş kalmış... Yıldızların ışığına gerek kalmıyor artık, hepsi birer birer sönüyor gazap gününe teslim olurcasına.
Etraf eski Beyoğlu sokakları gibi kokuyor. Taksim'in en uç köşelerinde sevişen iki gencin solduğu hava kadar tutkulu, yağmurdan sonra ıslanan sokaklar kadar sefil bir halde..." Korkma, " tanıdık sesi işittiğim an irkildim, parmaklarım kucağımda duran ve bir halta yaramayan hurdaya daha sıkı sarıldı refleks olarak. Ağırlaşmış nefeslerim, nemli dudaklarıma çarpıyor lakin dışarı çıkmıyordu, bir süre ses etmedim.
" Silah tutuyor o parmakların, titremeyi bırak. " dedi şimdi cümlesini soğuk sesi ile devam ettirirken, yavaşça yanımda duran Chan'a baktığımda yutkundum, irislerim hafif bir inilti ile titriyor usulca. Parmaklarım artık buz kesmeye başlamış, hissediyorum.
Başımı onu onaylarcasına sallıyorum şimdi, zira tek kelime dahi etmek istemiyorum; çünkü biliyorum ki, sesim titreyecek... İçimdeki çocuğun gözyaşlarını kusuvereceğim ağzımı açtığım an, kaybolmuş renklerim için çığlıklar atacak mutluluğa aç benliğim; bu yüzden susmayı tercih ediyorum sualsizce...Görkemli hastanenin önünde bu zifiri karanlıkta nöbet tutmaya alışmıştım, lakin her ne zaman ilaçları karşılaşayacak olsam hep gerilirdim; vücudumda yayılan sinsi bir sancıdan kurtulamıyordum bu gece.
" Korkmuyorum, zira dalgınım bu aralar, " diye fısıldadım sıkkınlıka bir nefes alıp, dudaklarıma bir sigara yerleştirirken. Parmaklarım titriyordu korkudan, huzursuzluk hissi yiyip bitiriyordu beni. Çakmağımı sigaramın ucuna yaklaştırırken ellerim ile sigaramın ucuna cephe yaptım, Chan beni izlerken dudakları alaycı bir sırıtış ile kıvrıldı.
" Biri mi var aklında yoksa? " dedi hafifçe gülümseyip, içki matarasından Fransa'dan özel sipariş ettirdiği viskisini yudumlarken. Chan'ın yanındaki Hyunjin'in de hafifçe sırıttığını görmüştüm.Dedikleri üzerine yutkundum, kalbimde en kor alevler dudaklarımı mühürlerken tüm ruhum kül oldu sanki, sigaramın dumanını tüm nefesim olmasını arzulayarak içime çektiğimde ellerim titriyordu.
" Hmm.... Biri var aklımda, " diye fısıldadım kısık bir sesle onu onaylarken. Yosun tutmuş ayaklarım sanki bir okyanusun girdabına yakalanmıştı. Sigara dumanını hafifçe havaya üflerlen sığ bir yağmur başladı, sertçe yutkundum. Kalbim şefkate o kadar muhtaçtı ki, bırakıversem şeytanın önünde secde edecekti. İçimde tok bir tokmağın sanrıları ile ruhumun en kör noktalarına vurulan zehirli sarmaşıklar yakıyordu canımı, kendimi bu boş adımlar attığım gerçeklik ve yok oluş arasında kalan nefes boşluğuna gömmek istiyordum.Özlemiştim onu, ismini bile bilmediğim ve hiç tanımadığım yâri özlemiştim... Belkide özlediğim tek şey bir insanda bulmayı beklediğim şefkatti; bilmiyordum.
Hissediyordum, gerdanı pamuk tarlalarından çıkmış kadar yumuşak olacaktı, ilmek ilmek işlenecekti tenine meleklerin nefesi; özenle yaratılmış gibiydi kalbimde yatan kişi... Son zamanlarda nefes bile değmeyen bu çaresiz dudaklarım, ona muhtaçtı, bir an önce beni bulması için yalvarır oldum kiliselerde... Tek bildiğim, ölüm gibi olacaktı bakışları, ölümü sindirmiş ve kabullenmiş gibi olacaktı... Ama sonra gülümseyecekti... Ah o gülümsemesi, ölümü bile sevdirecekti bana...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derdimin Çiçeği | Minsung
Fanfiction" Tanrı haklıydı, dertlerin çiçeği olmaz. Şayet iki kelimenin hükmüne sığınarak baş eğen ve hayatı pamuk ipliğine bağlı yüreğini susturan bir aptal kanabilirdi insanoğluna bahşedilen dertlerin, çiçek taçları ile şanlanacağı yalanına... "