Lee Minho
4 Ocak 1939Bazen saatlerce ağlamak istiyorum, gün doğana, yıldızlar düşlere vurana kadar ağlamak istiyorum gece boyu... Doya doya hıçkırmak, merhamet suyuna aç kalmış kuru tenimi göz yaşlarım ile ıslatmak istiyorum; lakin öyle bir boşluktayım ki, ağlasam dahi akmıyor yorgun göz pınarlarımdan yaşlar aşağı; sanki tenim bu haykırışı resmetmekten yorulmuş, ruhum bedenimden ayrılmadan önce kendini öldürecek diye korkuyor.
Tüm avuç içlerim cam kırıkları ile anılıyor, yaralarımı kendi kendime iyileştirmekten yorulmuş sanki benliğim; akan kanın, kirletilen mendilin haddi hesabı yok.Üzerimdeki siyah paltoyu düzeltirken sıkkınlıkla bir nefes verdim dudaklarımdan aşağı düşen, parmaklarım ile saçlarımı geriye taradıktan sonra kollarımı biraz esnettim, ve uyuyakaldığım küçük koltuktan ayağa kalktım.
Beyaz tül perdelerin ardından giren gün ışıkları odanın boş duvarlarına serilirken saat sabahın altısıydı. Dün gece o uyusun diye kalmıştım odasında, yanına yatmamıştım, odasının içerisindeki küçük kanepede oturmuştum ve izlemiştim onu. Uzaktan okşamıştım saçlarını, birbirinden ayrılmayan dudaklarım ile sessizce ninniler söylemiştim huzurla uyusun diye. Bazen uykusunda huzursuzca kıpırdandı, göz kapakları hınzırca titrerken dudaklarından kesik kesik inlemeler döküldü, gördüğü kabuslara kadar eşlik ettim ona.Bilmiyordum neydi bu alçak hissin yanıtı; tek bildiğim husus, tanımadığım bir insanın ben de ilk görüşten itibaren uyandırdığı bu yabancı histi. Korku?... Evet korku bunların başında geliyordu. Öyle bir korkuyordum ki bir şey gelecek başına diye, bir dokunuşumda kırılacaktı sanki. Sanki şarap ırmaklarında yıkanmış bir ruhu vardı, tek bir üflemem ile dağılacaktı; günahlarıma dayanamayacak kadar saf ve kırılgandı...
" Gitmemişsin... "
Tiz, ve hafif mayışık bir ses kulaklarıma dolduğunda hafifçe irkildim ve arkamı döndüm; Jisung uyanmıştı. Gözleri mamurdu, yeni uyandığı için kahve saçları anlında dağılmıştı, tatlı görünüyordu.
" Yanında kalmamı isteyen sendin. " dedim net bir sesle sualine karşılık olarak. Bir nefes düştü dudaklarından, yavaşça yatakta doğruluğunda bacakları aşağı sallandı, gözleri benimle buluştuğunda dudaklarının kenarına hafifçe oluşan masum bir gülümsemeye şahit oldum, tüm tüylerimi diken diken eden bir saflıktı bu his.
" Uyuyana kadar yanımda kalacağını, daha sonra kendi odana gideceğini söylemiştin; ama sabaha kadar kalmışsın... " dedi kısık bir sesle, sesinde bir özlem vardı, takdire şayan bir şefkatin özleminin kırıklığını sezdim sesinde; nasıl yaktı canımı...
Gözlerine baktım biraz, ses etmedim dedikleri üzerine bir müddet. İrisleri... Masum bakışları, öyle bir yumuşaktı ki merhametsiz kalan tenimi yavaşça okşayan. Fazla bakmaya korkuyordum ona, canımı yakıyordu bu gözlerinde bulduğum şefkat, sinsice kalbimi delen bir hançeri bir anda çekip almak gibi yakıyordu canımı." Tüm gece kabuslar gördün, doğru düzgün uyuyamadın bile, ben de senin uyumanı beklerken uyuyakalmışım. " dedim sessizce, sesimdeki kadifemsi ton aramızda yankılanırken bir süre birbirimize baktık sessizce.
Şimdi alt dudağının seğirdiğini gördüm bir saniyeliğine, gözleri çaresizlik ile parlayan bir mum ışığı misaliydi, elleri altında olan yatak çarşafını sıkıyordu. Dudaklarını hafifçe büktüğünde hafifçe kaşlarımı refleks olarak çattım, dudaklarımı ıslattığımda aramızdaki sessizliği gür olduğu kadar titremeye ve kısılmaya yüz tutmuş sesim doldurdu." Birazdan kahvaltı saati, tüm hastalar aynı saatte yemek yer burada, ama ilk önce rahipler ile dersleri var hastaların, haberin olsun. " cümlemin bitmesi ile gözleri beni buldu. Zorlukla yutkunduğunda başını sola hafifçe eğdi.
" Ballı süt var mı burada?... "
" Ballı süt mü? "
" E-evet, zira bu sıralar fazla öksürüğüm var, ve-... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derdimin Çiçeği | Minsung
Fanfiction" Tanrı haklıydı, dertlerin çiçeği olmaz. Şayet iki kelimenin hükmüne sığınarak baş eğen ve hayatı pamuk ipliğine bağlı yüreğini susturan bir aptal kanabilirdi insanoğluna bahşedilen dertlerin, çiçek taçları ile şanlanacağı yalanına... "