Lee Minho
3 Ocak 1939Korkak? Korkak....
Bir kelime, insanın tüm acizliğini yansıtıyor sanki; korkak.
Kimler korkaktır bu hayatta?.... Sevdiği halde korkan mı, yoksa çoktan ölmüş ruhuyla, ölmekten korktuğu için hâlâ yaşayan acizler mi?
Herkesin korkak ve çaresiz bir yanı vardır; biz öyle canlılarız ki, kendi bedenini yargılayan ruhlarımız ile ayakta kalmaya çalışıyoruz....
Bazen merhamet edemiyor kendime çocukluğum, ki haketmiyorum onun saf merhametini; ama yinede günahtan kararmış ruhum susuyor aydınlığa... Bazen saatlerce ağlamak istiyorum, sonra bir anda diniyor içimdeki dalgalar ve çığlıklar; duraksayıp çoktan öldüğümü hatırlatıyorum kendime, doğru düzgün bağırarak ağlayamıyorum bile...
Merhamete aç yüreğime lanetler ederim hep, çünkü asla görmediğim sevgi ve şefkati en ufak bir yerde bulunca hemen gardımı indiririm, zavallı durumuna düşen benliğimi umursamam, sadece yalın ayak koşarım merhamete, ve ruhumdaki tüm yaraları açarım ona; öpsün, sarsın ve iyileştirsin diye. Zira merhametten yoksun büyüyen bir çocukluğum var içimde, hâlâ ölmeyi bekliyor, duvarlara attığı çetele çiziklerinin hepsinde merhamet ve şefkat özlemi var...." H-hayır.... Hayır! Delirdiniz mi siz?! "
Jisung'un itirazlarını tekrar duyduğumda onun bu çaresizce haykırışları yine ve yine canımı yakmıştı, ama sert ve ifadesiz maskemi yüzümde mühürlemeye yemin etmişçesine sabitçe tutmaya devam ettim.
Gözlerimi yumup derin bir nefes soludum, bu itirazlarını kaç kez tekrar etmişti bilmiyordum bile, ama artık can sıkıcı olmaya başlamıştı aynı olayların döngü haline gelmesi." Yapacak başka şansımız yok, alt tarafı birkaç gün kalacaksın hastanede, şayet bizde seninle ilgilenmeye zorunlu değiliz, senin iyiliğini düşünüyoruz burada. Sanırım tek suçumuz iyi niyetli olup sana yardım etmek istemekti.... " dedim ona kısık sesim ile, bakışlarım sertti; lakin bir şeyler parçalanıyordu içimde onun bu çaresiz haykırışlarına karşı, canım yanıyordu, ruhumun sessiz ve karanlık, tozlu rafları ile süslenmiş kütüphanelerinin son meşaleleri bitiyordu sanki.
Chan şakaklarını ovuştururken içki matarasındaki viskisini bitirmişti. En sessizimiz oydu çünkü bu fikire katılmayan tek kişiydi, ayrıca zaten Jisung'dan haz almadığını anlamıştım. Han dudaklarını çaresizce tekrar aralayacağı sırada Hyunjin onu nazikçe susturdu. " Lütfen.... Sadece birkaç gün... Yakında bu dibimizde olan limana İtalya'dan büyük bir gemi gelecek, hastane için gerekli olan tüm malzemeler getirilecek ve bizde o gün seni yüklerin olduğu kısma bindireceğiz, buradan kurtulup İtalya'ya gideceksin, tamam mı?... " Hyunjin'in yatıştırıcı sesine karşılık hiçbirimizden bir ses çıkmadı, çünkü hepimiz andımız gibi biliyorduk ki tehlikeli bir çember içerisinde yüzüyorduk.
Jisung'un gözleri çaresizce dolarken ellerimi yumruk yaptım; alt dudağı seğirdi, yine itiraz edecek gibi oldu ama ses etmedi bu sefer. Çaresizce sustu, eminim ki boğazı yanıyordu, göz yaşları yanaklarından süzülmek için inim inim inliyordu, ama o sustu..." Sadece birkaç gün.... " diye fısıldadı kısık sesi ile kendine sonunda bu durumu haz ettirmeye çalışırcasına. Bana baktı şimdi, bir şey dememi beklercesine bekledi; sanki söz vermemi istedi ona bir şey olmayacağına dair. Çünkü onu bulan ilk bendim, ilk kucak açan kişi bendim, ve bana güvendi, sessizce bir-iki kelimeden oluşan bir söz cümlesi istedi benden; lakin benim bu aciz dudaklarım mühürlenmişti sanki, açamadım dudaklarımı bir söz cümlesine kaderimin lehine yemin etmişçesine.
Chan'ın sıkkınlıkla nefes aldığını duyduğumda sessizliği bozanın ilk o olacağını anlamıştım, ama daha o konuşamadan duyduğumuz sesler ile yerimizde kaskatı kesildik.
At arabalarının sesiydi bu, ilaçlar ve narkozlar hastaneye yaklaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derdimin Çiçeği | Minsung
Fanfiction" Tanrı haklıydı, dertlerin çiçeği olmaz. Şayet iki kelimenin hükmüne sığınarak baş eğen ve hayatı pamuk ipliğine bağlı yüreğini susturan bir aptal kanabilirdi insanoğluna bahşedilen dertlerin, çiçek taçları ile şanlanacağı yalanına... "