" İlk Vazgeçiş "

12 4 0
                                    


Final I

Lee Minho
26 Ocak 1939

Aşk; küllerden toprak yaratıp, kıvılcımlardan bir çiçek tohumu oluşturacak kadar kadim bir lütuftur. Tutku ile yanıp tutuşan dudaklar her bir olduğunda, rüzgarlar dindiğinde, saatler durduğunda ve Tanrı artık kullarından utanmayı bıraktığında; aşkın varlığı ancak o zaman yok olacaktır…
İşlediğim ilk günah, bir aşka yelken açmamdı…
Günahkar olmamın ilk satırı, nefes almayı unutmuş dudaklarımı onun cennet ırmaklarından yaratılmış tenine yatırmak istememdi, kalbinde kendime bir yer arzulamamdı. Ölümü parmak uçlarından tanıdığım biriciğimin tenine doya doya dokunamamışken, teniyle aşk yapamamışken ve dudaklarını dudaklarımda doya doya yatıramamışken, daha içimde, dertlerim arasında açan yapraklarını yeni bulmuşken onun soluş vaktini geciktiriyordum. Bu beni yoruyordu, ruhum içimde ölürken bedenimi ayakta tutmaya zorluyordu…

“ Sikeyim-… “ dudaklarımdan kaçan kısık bir küfür ile inledim. Alelacele hastanenin yangın merdiveninden arka bahçeye çıkmıştık, ve biraz olsun kalabalığın gözünden uzak kalan tepedeki nar ağacına gelmiştik.
Hyunjin ile Jisung’u dikkatlice ağacın dibine bırakırken başıma giren ağrı gözlerimi kör etmek üzereydi. Dışarıdaki mermi sesleri ve insanların çığlığı artıyordu.
Han ailesi… Zaten her şeyden önce Yang ailesinin hastanesiydi burası, ve birde her şeyin üzerine, tek mirasları burada bizim kollarımız arasındaydı. Hastanenin tüm camları inmişti, tüm nöbet tutan askerler, hemşireler, papazlar, diğer hastalar ve daha bir çoğu kişi birbirine girerken dışarıda gazap gününün ters bir yüzü yaşanıyordu sanki.

“ Hazırladın mı her şeyi?! “ Chan’ın gür sesi etrafta yankılanırken bakışlarının Hyunjin’de olduğunu gördüm. Alnında parlayan terleri, ve silahındaki mermileri dolduran elleri anlatıyordu hissettiği korkuyu.

“ A-albay Kim dedi ki-… “

“ Sikeceğim onu da, seni de şimdi, Hwang! Bu olduğumuz nar ağacının aşağısındaki ikinci limana yardım için botlar ve kayıklar gelecek demiştin, geldi mi?! “

“ E-evet hyung, gelmiş a-ama sadece y-yirmi tane
varmış-… “

Chan’ın gür sesi ve dudaklarından düşen sert cümleleri içimdeki paniği arttırırken Hyunjin’e baktım, gözlerinden yaşlar akarken dizleri titriyordu.
Yavaşça duvarın dibindeki Jisung’un yanına eğildiğimde buz kesmiş parmak uçlarımı yanaklarına değdirdim, gözleri bana değerken yutkundu, nefes alması iyice zorlaşıyordu. Chan bana doğru eğildiğinde bana içinin tamamen dolu olduğunu bildiğim tabancayı uzattı. Dudaklarımdan bir nefes düşerken kalbim deli gibi arıyordu, şakaklarımdan giren acının haddi hesabı yoktu; ensemden aşağı sırtıma süzülen soğuk terler ve tüm vücudumun uyuşması gitgide kalbimi zorluyordu.
Yavaşça metali kavradığımda silahı kendi elime aldım, benden anında uzaklaştığında, çimenlik tepenin biraz aşağısına doğru ilerledi ve kendi silahındaki mermileri kontrol etti, yanındaki Hyunjin’in ıslak gözleri elleri arasında zar zor tuttuğu silahındaydı.

“ Burada kalın, ben yada Hyunjin gelmeden bir yere gitmeyin yada biri çevreye yaklaşırsa hiç düşünmeden çek tetiği. “ bana söylediği son cümleler dudaklarından düşerken gözlerimiz zar zor buluştu. Anında adımları hızlıca aşağı ilerlerken, gözden uzaklaşmaya başlamışlardı…
Elimdeki tabancayı belime yerleştirdiğimde dudaklarımdan titrek nefeslerim iç çekiş hainde kaçıyordu. Sakinleşmek için ellerimi saçıma götürüp geriye taradım ve derin bir nefes aldım.

“ Minho… “ kısık ve tiz sesi kulaklarıma iliştiğinde gözlerimi açtım ve ona döndüm. Gözlerim üzerine titrerken, içimi ısıttığım bakışlarını yakalamakta zorlanıyordum, gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu, o narkoz ve ilaçlar zayıf bünyesine o kadar fazla gelmişti ki…

Derdimin Çiçeği | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin