| Geçmişin Gölgesi |

15 5 13
                                    


Lee Minho
6 Ocak 1939

Dün gece uykularımın şiddetli rüzgarlarında savrulan yağmurları izledim bir süre, uykularımdan ilk o an uyanmak istemedim; acılarımı damlalarında barından fırtınayı, sessizce sokağın köşesinde duran banka oturup izledim. Her şeyi en başından sonuna kadar soluksuzca takip ettim, ama en çokta kaybettiklerim yaktı canımı, işte ilk o an geceyi gündüze nasıl bağlayacağımı düşündüm, saatlerce ağladım kendi ellerim arasında ölen hayallerim ve hayatım için, kendi mezarına ayak bastığım çocukluğum için saatlerce hıçkırarak ağladım… Ruhum tırnaklarını bu zavallı bedenime batırdı havalanmak ve kurtulmak için, lakin sadece benliğimi incitti bu intihar girişimi, sadece bedenimi yaraladı, ve ölümüm için Tanrı’yı ikna etmedi…

Bir elim ile saçımı geri tararken üzerimdeki siyah gömleğimin yakalarını düzelttiğimde derin bir nefes aldım. Hyunjin bir kolunu Chan’ın omuzuna atmıştı, sarhoş olduğu için bir şeyler geveleyip duruyordu. “ Bir daha seninle bir yere çıkarsam Tanrı belamı versin Hwang, “ dedi Chan nefes nefese kalmış sesi ile sertçe, sarhoş Hyunjin’i taşımaya çalışırken.
“ Zaten vermiş gibi hyung, “ dedim dudaklarımda olan alaycı bir sırıtış ile onları izlerken, Chan’ın keskin bakışları ile buluştuğumda dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı ve onu daha çok sinirlendirmemek için sustum. 
Sesimiz kısıktı çünkü birisinin bizi duyma ihtimali vardı, hastanenin çevresine çoktan gelmiştik; burada görev yapan erler sadece belirli zamanlarda dışarı çıkarlardı, yada izinsiz küçük kaçamaklar yaparlardı; tıpkı Chan, Hyunjin ve benim şu anda yaptığımız gibi. Bir kaç kadeh votka içip gelmiştik, lakin Hyunjin anında sarhoş olduğu için erken dönmek zorunda kalmıştık. 

Hastanenin arka kapısının olduğu yere geldiğimizde Chan, Hyunjin’i duvarın dibine yasladı ve derin bir nefes aldı. Ana kapıdan giremezdik çünkü yakalanma ihtimalimiz daha yüksek olurdu. Zaten son zamanlarda diken üzerinde yürüyor gibiydik, şu bir kaç günü atlatıp Jisung’u buradan gönderene kadar üzerimizdeki yük kalkmayacaktı biliyordum; bu yüzden bu bir gecelik kaçamağımız kafamızı biraz olsun dağıtmaya yetmişti.
“ Hyung al, sen içmedin hiç, “ Hyunjin’in sarhoş olduğu için mayışık sesini duyduğum an kaşlarımı çattım, duvara yaslıydı hâlâ sırtı, dudaklarında hafif, sarhoş bir gülümseme vardı. Elinde bana uzattığı, şişede olan votkayı gördüğüm an hafifçe sırıttım ve şişeyi elinden aldım.

“ En son kusacaktın içmekten, ama yinede bir şişe daha sakladın benim içmem için, ha? “ dedim hafifçe şakacı bir şekilde sırıtırken, onun bu sarhoş hali hem komik hemde tatlıydı, ayrıca Chan’ın sinirli olması dahada komiğime gidiyordu. Ama yinede memnun etmişti sarhoş Hwang Hyunjin’in bu davranışı beni, çünkü gerçekten ben sadece bir kadehin hemen hemen yarısını içmiştim, Chan iki kadeh votka içmişti ve Hyunjin ise bir şişeyi bitirecek kadar içmişti. 
Şişenin kapağını açtığımda, açık kapağını paltomun ucu ile silerken derin bir nefes aldım ve hevesle acı içkiyi dudaklarıma değdirdim, bir iki yudum aldığımda yüzümü boğazımdan akan acı tat ile buruşturdum, şişeyi dudaklarımdan çektiğimde dudaklarımdan keskin bir nefes düştü ve acı içkinin dudaklarımı ıslak tutan son kırıntılarını dilim ile bir kez daha tattım. 
“ Şu salağı odasına götüreceğim, sen de fazla kalma burada,  “ Chan’ın kısık ama keskin sesini duyduğumda gözlerimi sol tarafıma çevirdim, Hyunjin tamamen sızmıştı ve zar zor Hyunjin’i taşıyordu. Kafamı hafifçe sallayarak Chan’ı onayladım, dudaklarıma tekrardan içkiyi değdirdiğimde boğazımdan akan alkol beni memnun ederken, sarhoş Hyunjin’i taşıyan Chan’ın kısık ve kesik küfürlerini duymuştum, dudaklarımda hafif bir gülümseme belirdi. Chan hastanenin arka kapısından içeriye Hyunjin ile girdiğinde artık tamamen yalnız kalmıştım. 

Derin bir nefes aldığımda soğuk havada nefesim buharlaşırken votka şişesini hastane duvarının çıkıntılı yerine koydum, belimi duvara yaslarken cebimden bir sigara paketi çıkartıp içinden bir dal aldım. Parmak uçlarıma yerleşen dalı dudaklarıma ağırca götürürken çakmağının ucunda yanan ateş ile anında içime sigaramı çektim. Parmaklarım tekrardan ince dalı kavrarken çakmağımı cebime geri attım, ve bir kez daha üfledim havaya, içime çektiğim gri dumanı. 
“ Yalnız mısınız bayım?… “ tiz bir fısıltı halinde kulaklarıma zar zor yetişen tanıdık sesi duyduğumda irkildim, sigaramı parmak uçlarıma hızlıca alırken belimi yasladığım duvardan bir hışımla doğruldum. 

Derdimin Çiçeği | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin