"Ben...ben senden hoşlanıyorum Elif."
Herkes birden alkışlayınca Elif'in yanaklarının kızardığını hissettim. O an bakışlarım yeniden Toprak'a döndüğünda saçına bakıp istemsizce güldüm. Hâlâ aynı şekilde duruyordu. O ise bana dönüp 'ne bahıyon' adlı bir bakış attı. Ergen zargana işte ne olucak!
"Sevgili ol! Sevgili ol! Sevgili ol! Sevgili ol! Sevgili ol! Sevgili o-" Ben bağırarak onlara tezahürat ederken sınıfın kapısının açılıp içeriye müdür yardımcısının girmesi bir olmuştu. Benim sesim anında kesilirken sınıf dut yemiş bülbüle dönmüştü. Müdür yardımcısı ilk bize sonra kenara topladığımız sıralara ardından ise Elif'in önünde çömelmiş ve bir elini ona doğru uzatmış olan Mete'ya baktı. Sonra yeniden bize. Yeniden sıraya. Yeniden Mete'ye. Yeniden bize ve bir döngü oluştu. Sonun da ise bakışları Toprak'ın iki yandan bağlanmış saçlarında durdu. Gülecekmiş gibi oldu fakat anında 'ben gülmek nedir bilmiyem' adlı bir ifade takındı.
"Hocanız yok herkes evlerine gitsin." Dedi. Ve öylece bekledi kapının orada. Galiba bizim gitmemizi beklicekti. Ama sıralar... en iyisi sıraları erkeklere bırakmak.
"Ay ben çok mu ne yorulmuşum hemen eve gidip dinlenmem gerekiyor." Diye buna benzeyen cümleler kurup kızlar çantalarını alıp çıktılar. Bende ayaklandım ve çantamı kaptığım gibi tek koluma taktım. Tam çıkışa yönelmiştim ki ensemden tutulup adeta çöpmüşüm gibi bir kenara çekilirken dudaklarımın arasından küçük bir çığlık firar etmişti. Ensemden tutan kişiye baktığım da bunun Toprak olduğunu gördüm. Ona tip bir bakış atarken kaşları ile sıraları gösterdi. Bu sıraları kenara itme fikrini kim ortaya sunmuşsa onun beyninin olup olmadığı belli değildi.
Ben sunmuştum...
Kısa bir zaman sonra sıraları yerlerine yerleştirmeyi bitirmiş kendimi bir sıranın üzerinde oturur pozisyonda bulmuştum. Erkekler tek tek sınıftan çıkarken ben Toprak'ı bekliyordum. Sonuçta benim oturduğum binada oturuyordu. Beraber gideriz diye düşündüm.
"Sen beni mi bekliyorsun?" Dediğinde ayağa kalktım ve çantamı yeniden sırtıma takıp onun yanıma gelmesini bekledim. Geldi ve beraber çıkışa yöneldik.
"Beğendin mi sınıfı?" Dediğimde başını olumlu bir şekilde aşağı yukarı salladı. Bu sırada merdivenlere ulaşmıştık. Ben yeniden Toprak'ın saçına bakıp gülerken onun da bakışları benim saçıma takılmıştı. Baya bir süre saçımda oyalanan bakışları sonunda yere indirdi ve arkamıza bakmaya başladı.
"Bir örgünün ucunda toka yok. Düşürdün mü?" Dediğin ucunda lastik takılı olan örgümünde lastiğini çıkarttım ve lastiği bileğime geçirdim. O ise bana anlamsızca bakıyordu. Bende bu sırada ellerim ile örgülerimi açıyordum.
"Boşver sen tokayı mokayı da önüne bak. Düşeceksin?" Bana tip bir bakış atarak merdivenlerden inmeye devam ettik. Bu sırada ise telefonum çalmaya başladı. Siyah şortumun cebinden telefonumu alıp arayan kişiye baktım. Annemdi.
"Annemm."
-kızımmm
-ne yapıyorsun kızım?
"Hiç öyle üst katımıza taşınan komuşunun çoçuğu Toprak ile eve yürüyoruz.
-Hıı, yani arkadaş oldunuz. Bari birşey dedi mi sana?
"Aynen arkadaş olduk. Anne en fazla ne diyebilir ki senin benim arkamdan atıp tutman dışında. Demi annecim. Hı, güzel annecim."
-Şey o zaman ben kapatıyorum kızım...Ha bu arada kısır gününe gelicen o yüzden eve gider gitmez üstünü değiş Nergis ablan gile gel.