önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun🤍🤍
🧸🧸🧸
Okulun ilk günü, ismimi söylüyor öğretmen el kaldırıyorum, fark ediyoruz ki iki Hyunjin var sınıfta tek Hwang ben olduğumdan adımla değil soy adımla seslenilmeye başlanıyor. Okuma yazma öğrenirken en başta ismimi öğreniyorum, tüm kitaplarımın, defterlerimin kenarına olabilecek en az yamuk biçimde karalıyorum "Hwang Hyunjin." Formama, sınav kağıtlarıma, yetimhane dolabıma. Her yerde bu adla yaşıyorum, beni kurtaran kahramanımın soyadıyla anılmaktan zerre gocunmuyorum. Ta ki biraz büyüyüp o yangından önce başka bir ailem olduğu bilincine kavuşana kadar.
Kafamdan tahminler sallıyorum önceki soyadımla ilgili Lee, Kim, Park.. hepsi benim için öylesine bir addan ibaret, tüm yaşamım Hwang Hyunjin olarak geçmiş zaten, bir ailenin parçası olan bambaşka bir çocuk olarak düşünmüyorum hiçbir zaman, ya da düşünmek istemiyorum. Dünyam onun üstüne kurulmuş hatırladığım tüm anılarımda aynı isimle anılırken gerçek beni, ailemi ve geçmişimi bulma merakımla yıkmak için çabalıyorum resmen. Başarıyorum galiba üstünde tepindiğim dünya başıma yıkılıyor.
Bu sabah aldığım mesajla neye uğradığımı şaşırıyorum, adamın teki aşağıda arabada beni beklediğini söylüyor en hızlı şekilde gidiyorum yanına nasıl giyindim ne ara indim ben dahi hatırlamıyorum. Siyah arabanın arka koltuğunda yaşlı sayılabilecek biri karşılıyor beni, adını bile unutmuşum yeniden öğreniyorum Kim Seojun'muş. "Mesajda neyden bahsediyordun" ani bir sinirle sorduğum soruma karşı o sadece şoförüne yola çıkalım diyor. Dosya çantasından bir kağıt çıkarıp uzatıyor bana. Beynimden vurulmuşa dönüyorum. Her bir cümleyi tekrar tekrar okuyorum ama sonuç değişmiyor. Choi Seoyun ve Choi Mihi'nin oğlu olduğum yazıyor
Ne tepki vermem gerekli bilmiyorum ancak yıllardır her türlü sonuca kendimi alıştırmamdan mıdır nedir yalnızca "onlar kim?" diyorum. Gözümün içine bakıyor "ailen" diyor yalnızca. Ses yok bende, elimdeki kağıdı buruşturuyorum sıkarak, terli parmaklarım ıslatıyor ucunu bucağını. Bana nasıl test yaptılar diye bir soru düşüyor aklıma, böylelikle inkar edebilirim değil mi? O da ne diyeceğimi tahmin etmiş gibi "diş fırçanı dolabından almak zor değildi" diyerek bir cümlemi daha yutmamı sağlıyor. Arabaya bineli kaç dakika geçti zerre fikrim yok; fakat bunca sürenin sonunda diyebildiğim tek şey "nasıl" oluyor. Haddinden fazla sakin, yıllar sonra ailesini bulunmuş birine göre fazla ruhsuzum. Üstümden çekilmeyen bakışlar bir an duraksayıp hem kendisine hem bana su şişelerinden birer tane alıyor, boğazımdaki yumrular suyla dahi geçmiyor.
"Nasıl hemen size inanmamı beklersiniz?" Hiç şaşırmış gibi görünmüyor benim sitemkar ses tonuma karşı. "Gerçekler bu, alışacaksın." Dalga geçiyor resmen benimle. "Hem nereye gidiyoruz? Madem gerçek bu, bana bir kağıt parçasından fazlasını verin bay Kim. Adı geçen isimlerin aksine neden karşımda siz varsınız mesela?" Gözlerindeki sakin bakış yok oluyor bir anlığına. "Bay Lee mezarlığa gidebilir miyiz." Şimdi duraksama sırası bende arabada sessizlik yeniden hakimiyeti sağlıyor. U dönüşü alarak başka bir istikamete gitmeye başlıyor araba. Ne o konuşuyor, ne ben tekerlerin asfalta sürtünme sesi kulaklarımıza ulaşıp araç durana kadar kafamı yerden kaldırmıyorum. "Beni takip et bakalım genç adam."
Tanımadığım bir adamla mezarlığa girmek ne kadar mantıklı sorgulanabilir. Benim mantığım veya aklım çalışmıyor o anda, sorgulamıyorum arkasından ilerliyorum. Kaç mezar geçiyoruz bilemiyorum biraz diplerde yasemin çalılarının yanında duruyoruz, bay Kim önümden çekilerek yanımda duruyor. Tam karşımdalar şimdi, bir adım atarak daha da yaklaşıyorum mezar taşlarına.
Choi Seoyun 1972 - 2005
Choi Mihi 1976 - 2005
Choi Hayoon 2000 - 2005
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mama's boy // hyunin
أدب الهواةHâlâ ayıcıklarla mı uyuyorsun yoksa? Texting & Düz yazı