Kulaklığımdaki müziği bölen cama vurma sesi gittikçe şiddetleniyor ve sıklaşıyor gibiydi. Hatta vuran kişi sadece vurmakla da kalmıyor bağırıyordu. Kulaklığı çıkartıp sese kulak kabarttığımda Allah'ın varsa aç şu kapıyı, diye bağıran bir adam duydum."Bekle biraz! Geldim."
Sabahtan beri sadece resim yaptığım için galerinin kapısını her zamanki saatinde açmayı unutmuşutum, yine.
Kapıyı açtığımda karşımda 180 cm.den uzun olmayan, kumral, hafif dalgalı saçlı, dikdörtgen kemik çerçeveli bir gözlük takan, ela gözlü ve o an için nefes nefese olan biriyle karşı karşıya kaldım.
"Buyrun, nasıl bir şeye bakmıştınız?"
"Aslında..." nefes nefese kaldığından konuşmakta zorlanıyordu, "İlk önce bi' su verirseniz güzel olabilir."
"Peki, siz şöyle geçin, ben hemen getireyim."Bu yabancının neden aniden bu şekilde alel acele galeriye geldiğini ve neden soluk soluğa kaldığını her ne kadar merak etsem de soramazdım; çünkü maddi sıkışıklığım hat safhadaydı ve bir tane bile müşteri kaçıracak en ufak hareketim bir ayıma mal olabilirdi.
Elimde bir pet şişeyle geri döndüğümde onu Uranüs'ü çizdiğim tablonun önünde çok dikkatli bir şekilde incelerken buldum."Beğendiniz galiba."dedim ve suyu uzattım.
"Evet, sürrealist çalışmayı seviyo' olmalısın."bir yandan şişenin kapağıyla oynarkenbir yandan da resmi pürdikkat incelemeye devam ediyordu.
"Eğer gerçekten beğendiyseniz, fiyatı yanında yazıyor."
"Aslında ben buraya herhangi bi' tablo almaya değil, sadece saklanacak kapalı bi'alanda olmaya gelmiştim. Neyden kaçtığımı anlatamam, kusura bakma. Ama buraya girip bu resimleri, özellikle de bunu, görünce aklıma senden bi' şey rica etmek geldi."
"Nedir?"
"Ben bir süredir rap yapıyorum, belki duymuşsundur Neptün'ü."
"Kulağıma yabancı gelmiyo'"
"Bi' albüm üzerinde çalışıyorum ve kapak tasarımı için birini arıyordum."
"Yani benden albüm kapağı tasarlamamı istiyo'sun?"
"Evet, fiyat konusunda geniş olabilim."
"Aslında,bu aralar yetiştirmem gereken bi' kaç resim var. Yarına kadar yetiştirebilir miyim bi' bakayım, ona göre sana dönüş yaparım."
"Peki, yarın ben yine bu saatlerde uğrarım."Tam kapıya doğru yönelmiş çıkıyordu ki geri döndü.
"Ha, bu arada, ben Mert."
"Ben de Meral."
"Görüşürüz."
"Güle güle."Mert çıktıktan sonra geri atölye kısmına geçip resim yapmaya başlayacaktım ki kapı yeniden açıldı ve bu sefer içeri kır saçlı, iyi giyimli bir adam girdi.
"Buyrun, nasıl bi' şeye bakmıştınız?"
"Hatırlamadın galiba, geçen gün bir sipariş vermiştim."
"Ah, şimdi hatırladım. Şu an onun üzerinde çalışıyorum."
"Bana bu güne veya yarına hazır olacağını söylemiştin."
"Evet, çok bi' şeyi kalmadı zaten. Yarın öğleden sonraya bitmiş olur."
"Peki, iyi günler."Adam sözünü bitirdikten sonra cebinden daha önce yarısını verdiği ücretin diğer yarısını verdi.
"İyi günler."
Bunlar da bi' bitmedi, diye içimden söylenerek geri resmime döndüm. Atölyede tek başıma çalışmama rağmen müziği kulaklıktan açtım ve adama söylene söylene boyaları tekrar karıştırmaya başladım.
***
Sabah alarm kurmayı unuttuğumdan her zaman gittiğim saatten bir saat daha geç atölyeye varabildim. Ama bu sefer gözüme bir şey çarptı, önceki gün olmyan yeni bir garffiti. Yakındaki bir sitenin duvarındaydı. Lacivert renkle ve karışık bir alfabeyle yapılmıştı ama biraz inceleyince anlamayı başardım. 'Neptün' yazıyordu. O yapmış olmalıydı.
Ben icelemeye devam ederken arkamdan bir ses geldi: