Bir küçük yeşil erik meselesi

1.1K 101 9
                                    

"Bebeğimin babası eksik."

Uyku sersemiyle söylediğim şey yüzünden açtığım kapıyı hızla deltanın suratına geri kapattım. Ne demiştim ben öyle.

Kapıya doğru yaslandım. Hala dışarıda bekliyor mudur acaba? Neden gelmişti sahi sabah sabah. Sadece eksiğim var mı diye sormak için mi?

Yaslandığım kapıdan uzaklaşıp kapıyı tekrardan açtım. Aradan zaman geçmesine rağmen hala öylece şaşkın şaşkın bakıyordu. "İyi misin sen?" hiç iyi gibi görünmüyordu. Hala tepki vermemişti. Ay deltayı şoka mı soktum yoksa.

Omzundan dürttüm. "Şşşt sana sesleniyorum ya neden cevap vermeyip insanı korkutuyorsun ki!" diye çemkirdim. Kendine gelmişti. Şimdi de bana dik dik bakıyordu. Hoşt hoşt. Korkutma insanı.

"Ya bak doğururum şimdi şuracıkta korkudan. Ne bakıyorsun bana öyle ağzımdan kaçıverdi! Uyku sersemi olur öyle şeyler senin ağzından kaçmıyor mu uyku sersemiyken!" hızlı hızlı konuşmuştum.

"Yok sakın doğurma! Korkma da niye korkuyorsun ki. Sana zarar vermeyeceğimi söylediğimi hatırlıyorum." suratımı buruşturdum. "Hıı baya zarar vermeyecektin. Bebeğinin kanını içecektin vicdan yapmasan!" ben bugün ya salaktım ya da daha uyanamamıştım.

Suratına tekrar kapıyı kapattım. Aferin Jungkook böyle devam. Her şeyi bir bir böyle ağzından kaçır bravo. Bu sefer asla geri açmayacaktım kapıyı. Kapıyı tıklatıp arkadan konuşmaya başladı. "Omega ne demek istedin az önce anlamadım? Bebeğinin dedin!"

"Yoo hiçte bile demedim ki ben öyle bir şey! Uydurma uydurukçu!" inkardan devam.

"Bir delta çok iyi duyar ve duyduklarını unutmaz omega. Baya bebeğinin dedin duydum işte. Ne demek istedin?" git başımdan be adam. Sessiz sakin doğurup tek başıma bakacaktım ben çocuğuma nerden çıktın sen ya.

"Her delta öyle değilmiş demekki." ısrarla inkar edersem belki duyduğunu unuturdu. "Kalp atışın yalan söylediğin için hızlandı. Onun bile sesini duyuyorum. Hala inkar mı edeceksin söyledin işte bebeğinin dedin. Hadi aç kapıyı konuşalım."

Bazen asla asla dememek gerekirdi. Kapıyı açtım. Şapşaloz gibi sırıtıyordu. Bakışlarını karnıma indirdi. Geceliğimin gömleği karnım şiştiği için kısa geliyordu artık ve göbüşüm küçücük görünüyordu. "Bebeğine babalık yapmamı mı istiyorsun!" durum süper hala anlamamış. Yapmacık yapmacık güldüm.

"Yok istemiyorum. Hem ben seni kovmadım mı? Niye geldin sen?" alt dudağını dişleri arasına aldı.

"Şey ben şurdan geçiyordum." evimin yanındaki sonu hiçbir yere varmayan o yolu parmağını uzatarak gösterdi. "Sonra bir baktım senin evinin etrafındayım. Dedim gelmişken eksik bir şeyi var mı bir sorayım. Yardımcı olmak istedim."

"Kesin öyle olmuştur." diyerek inanmadığımı çok açık bir şekilde göstermiştim. Yakalanmışlık hissiyle benden başka her yere bakmaya başladı. "Tamam öyle olmamış olabilir. Ama buraya kadar gelmişken şu içemediğim döktüğün kahveden mi içsek?"

Huzurlu hissediyordum. Pişmanlığı da belliydi. Ben bu adam tamamdır diyorum. Kapıyı biraz daha açıp içeriye geçmesini bekledim. Ben kapıyı açar açmaz çocuk gibi sevinmişti. Hızla ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi.

O koltuklara otururken bende mutfağa geçip ona nasıl içtiğini bile sormadan kahve yapmıştım. Bilerek de içine bol tuz koydum. Kahveler hazır olunca elime alarak içeriye yanına geçtim. Tuzlu kahveyi ona uzatıp karşı koltuğuna oturdum.

Kahveden büyük bir yudum içti. Hiç suratını bile ekşitmeden koca yudumu yuttu. "Nasıl içtiğimi sormadın ama yine de çok güzel yapmışsın eline sağlık." tuzlu olanı kendim mi aldım acaba diye kendi kahvemden içtim. Kesinlikle tuzlu kahve ondaydı. Hiç tereddüt etmeden mutlu mesut içiyordu kahvesini.

Baby's baby |TAEKOOK|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin