∽∽∽∽∽∽∽∽∽∽13.Bölüm∽∽∽∽∽∽∽∽∽∽
⚔️1.kısım⚔️
GEÇMİŞDEN PARÇALAR
2.imparatorluk Karlisyen krallığı (Urcol) gezegeni tarih 07.02.9988
Aridi nefesini tutmuş gergin bir yüz ifadesiyle beyaz koltuktan alevlerin yükseldiği şömineyi izliyordu. Gözlerinin yansımasına karışan ateş dalgalandığında karanlık odaya bir ses yayıldı, kısa süren ses kapının hareket etmesiyle kesildiğinde yavaşça aralandığını duysa da kafasını hareket ettirmedi. Gözleri ateşten kayarak zemine yayılan ışığına kenetlenmişti, adım sesleri ona doğru ilerlerken yanındaki koltuğa yerleşen Yarin'e de bakmaktan kaçındı. Elleri koltuğun köşesine daha sıkı tutunduğunda aldığı nefes içini yakıyordu, ateş o saniye sanki içine bile sıçramış gibiydi.
"Değiştiremeyeceğin şeylerin yükü sana ait değildir." Yarin'in gözleri ateşe atılmış kılıcı bulduğunda bu sözler için geç olduğunu fark etti, çoktan o yükün altına girmişti ve suçluluğun bedeninin her zerresine yayılmasına karşı çıkmayı bile reddediyordu, açıkça arkadaşının ölümü için kendini birer basamakmış gibi yargılıyordu. İnsanın kendini acımasızca yargılaması başkalarının sözlerinden daha fazla yara açardı tabi ki ama umursadığı tek şey gerçekliğinden kaçmak isteyişiydi. "Üçüz çocukları var." Diye kısık sesiyle havayı doldurduğunda daha fazla gerildi. Olacakların düşüncesi içinde rüzgarlarını salarken konuşmak eziyetten başka bir şey değildi.
"İfera ile konuş, o da daha farklı bir durumda değil." Yarin'in sesi bazen soğuk olurdu bazen ise garip bir sıcaklığa dönüşürdü, şu an tonu ikincisine kaymıştı.
Bütün krallıklara ait olan bazı gezegenler vardı, bunlardan birinde ağırlıklı olarak büyücüler ve cadı soyundan gelenler yaşıyordu. -Bu soy lanetli olarak görülür- Krallıkların yöneticileri büyücüler ile yeni bir anlaşma yapmak için o gezegene gittiğinde oraya başka krallıklardan saldırı yapılmıştı. Krallar ve kraliçeler o panik ve savaşta gemilere götürüldüğü esnada bir dövüşün soğukluğu etraflarını saran orduyla yayıldı ve yapabilecekleri tek şey dövüşmekti. Bir hükümdar savaşın içindeyse krallığı için savaşan şövalyelere yardım etmeliydi, bu 1. büyü kitabının 47. sayfasına bile büyük harflerle yazılmıştı. ∼Bir hükümdar savaşta şövalyelere yardım etmiyorsa hisleri ile laneti davet etmiş olur.∼ Kaçmak ihanetin yoluydu, savaşmak ise bağlılığın. Karanlığın çökmüş olması sarayı daha karamsar bir havaya soksa da duvarları saran sarmaşıklar ışık yayıyordu. Büyünün olmadığı bir krallık zaten çökmeye mahkum olurdu.
Kalabalıktan yayılan kılıç sesleriyle koridorlar yankılarla kaplandığında Aridi orta kata inen basamaklardan koşarak büyük salonun önündeki geniş alana ulaştı, oradan uzanan koridora adım attığında arkasından yükselen ses onu dönüp bakmaya zorlamıştı. İfera ve ikiz kız kardeşi İvira ona doğru koşuyordu. Arkalarından şövalyeler onları takip ederken İvira Aridi'nin yanında durdu. "Yoye -Olia- çoktan gemiye götürülmüş şövalyeler söyledi." Kafasıyla onayladığında İfera'nın kolundan akan kanın zemine damlaması nefeslerinden daha fazla ses yaydı koridora. "İyi misin?" Sorusuyla ona yaklaştığında zaten sarmış olduklarını fark etti, yara çok derin olmalıydı. Siyah, kanı saklıyordu bu iyi olan tek şeydi. "İyiyim." Eli kolunun üzerine baskı uyguladığında parmaklarındaki kan kolundakiyle birleşti.
Kısa süreli gergin bir bakışma yaşandığında uzaktan duyulan metalin sesi onları hareket etmeleri konusunda uyardı, "Gitsek iyi olur." dedi İfera. Sesi daha yayılmamıştı ki adımları çoktan bir çok odanın olduğu koridordan aşağı uzanan bir diğer merdivene yönelmişti. Basamakları aştıklarında ikinci taht odasının önünden geniş açık alanı ve bir kaç koridoru arkada bırakarak sarayın devasa bahçelerinden birine çıktılar. Bahçenin metrelerce yükseklikte olması buradan çıkmayı daha zor kılıyordu. Aşağıya uzanan bir kaç basamaklık merdivenler başka bahçelere bağlansa da her biri biraz daha yere yakındı. Koşabildikleri kadar hızlı koşarken önlerindeki bahçeden onlara doğru ilerleyen bir kaç karşı taraf muhafızı göründü. Arkalarından ise bir ok Aridi'nin ayağını buldu. Bu atış kesinlikle uyarı içindi yoksa daha ölümcül bir yeri hedeflerdi, bu da demek oluyordu ki onları canlı istiyorlardı. "Bizi kullanacaklar." Fısıltı halindeki sesini duyan İvira gözlerini bir saniye de olsa Aridi'ye kaydırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geleceğin Krallığı (1)
Science FictionGelecek bir çok yeniliği sunmuştu en büyük getirisi ise hastalıklar ve lanetlerin korkusuydu. Bir kehanet vardı, söylentilerle krallıkların duvarlarında yer bulan, fısıltılara dönen. Geçmişin yıkımı acı olduğunda imparatorlukların kuralları kurdukla...