(18)•∗⋄Bu Bir Lanet⋄∗•(2)

7 2 1
                                    

∽∽∽∽∽∽∽∽∽∽18.Bölüm∽∽∽∽∽∽∽∽∽∽

👑1.kısım👑

Lorkes krallığı (Nores) gezegeni 10.007 yılı

Kuru toprağın boşluğunda attığı her adım alevlerden bir yol yaratırken, anlamsızca yüzünden süzülen damlalarda elini dolaştırdı ve görebilmek için çekip eline baktığında bunun kan olduğunu anlaması, korkunun damarlarında dolanmasından bir kaç saniye sonrasını buldu. Bir kaç damla daha süzüldü yüzünden. Çatlamış toprağı bulan kızıl sıvının ilk damlası, yerden uzanan beyaz güllere bir nehir gibi akarak toprağı kaplayan binlerce gül arasından bir tanesine sarıldı; yapraklarının uçları siyahlaşmış olan yalnız bir güle. 

Adımları hızlanırken kanın oluşturduğu çizgi boyu istemsizce koştu. Hissediyordu ama kendini kontrol edemiyordu, bedeninin her bir zerresi ihanet ediyordu ona. Adımları daha da hızlandığında, kızıl sıvının sarılı olduğu gülün önünde aniden kesildi çünkü nedenini bilmese de ruhu böyle olması gerektiğine karar vermişti. Sadece onun yapraklarından kan süzülüyordu aynı zamanda kendine ait olduğuna emin olamadığı bu ruhtan da. Gözleri o görüntüden kopmak için yalvarsa dahi boş bir çabaydı, kendini kontrol edemiyordu. 

Beyaz yapraktan damlayan kan diğerlerine katıldığında, gülün yaprakları yanarak siyahlaştı ve yok olan diğer güllerin hepsi kızıl sıvıya dönüşerek bütün toprağı kapladı, zeminden ayak bileğine kadar. Kaçmak istiyordu, kaçmalıydı, o kaçak zorunda olmasına karşın kendi gücünün sınırlarında tutsaktı. Çığlık atmaya çalıştığında ağızını dahi açamadı. 

Gülün son yaprağı da yeri bulduğunda ortasında parlayan altın yüzük tümüyle ortaya çıktı, eli ise yavaşça yüzüğe uzandı. Yüzeyine değen parmakları onu kavrayıp parmağını sarmasına izin verdi. Bu korkunçtu. Hava karanlığa gömüldüğünde gökyüzünde mavi şimşekler dolaştı. Artık damarlarında akan kan tam anlamıyla enerjinin kontrolüne, bir o kadar da korkunun zehrine ait olmuştu. içinden her şeye lanet okuduğunda soğuk bir rüzgar saçlarını sardı.

"Evriyens! Hey prenses iyi görünmüyorsun."  

Etrafına korkuyla açılmış gözlerle baktığında, salondaki onu garip bir ifadeyle süzen insanların üzerinden yanında oturan Varqu'ya çekti gözlerini. Saraydaydı, kendi evindeydi ama neden böyle berbat hissediyordu? Ağlamak istiyordu, hayır çığlıklar içine hapsolmuş gibiydi. 

Basamakların üzerinde salona inen yüz imkansızdı çünkü o ölüydü. "Bu imkansız." Bu bir şakaysa bile kabul edilemezdi ama öylesine gerçekti ki. Kabullenmeye başlayan hissin fısıltısı kulağında dolandı, bu gerçekti. 

"Bu gün fazla tuhafsın, Melidya gitti diye mi?" Kafasını yana çevirip sesin kaynağı olan Sanre'nin gülümseyen suratına baktı. Mar neredeydi? Merdivenden inerek onlara yaklaşan kişiye emin olmak ister gibi tekrar kafasını çevirdi, solan teniyle birlikte ise korku katmanlarına gömülü amber rengi harelerini ona kilitledi. Annesiydi ve bu imkansızdı. 

Ayağa kalktığın da etrafı işaret etti, bir Varqu'ya bir Sanre'ye baktı. Bu his... bu his ait olmak istediği gerçeklik miydi? Annesinin yanına yaklaşan babasını gördüğünde onun salonda olmadığına yemin edebilirdi. Gerçek değil, gerçek değil, sadece birazdan bu berbat rüyadan uyanacaktı. Geri adım attığında bütün salon karardı, herkes gölgelere dönüşürken ormanın açıklığında buldu kendini. Halen geri geri adım atarken sırtı bir şeye çarptı, bakmak istemiyordu ama yine de bedeni onu bakmaya zorladı. Ne üzücüydü ki zihin bile ruha düşman olabiliyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 3 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Geleceğin Krallığı (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin