0.6: p a r t i

4.7K 666 917
                                    

Hoş geldiniiizzz!! Her açıdan
oldukça önemli bir bölümle geldim.
Bir de sizden küçük bir ricam olacak,
tüm bölümleri 500 oya ulaştırabilir miyiz???
Bu bölümün sınırı da 500 olsun...
Keyifli okumalar. 💗 (Yorumlarınızı
merakla bekliyorum!!)

Space Song, Beach House
♫ Jealous Girl, Lukas Ruth

🎬

"Anneciğim!" diye seslendi Peter, evin kapısını açıp içeriye doğru pıtı pıtı koştururken. Okuldan geliyordu. Sırtındaki ondan daha büyük olan çantası koşmasını zorlaştırsa da yılmadan annesine doğru ilerlemeye devam ediyordu. O esnada yemek yapmakla uğraşan Alice Henderson, dikkatini oğluna veremeyecek kadar dalgındı. Üzerinde kafa yorduğu durum canını fena halde sıkıyor fakat düşünmeden de edemiyordu. Bir çıkış yolu arıyordu ancak yoktu.

"Anneciğim!" dedi içli içli yeniden oğlu. Fazlasıyla ağır olan çantasını bir kenara fırlatmış ve annesine arkasından sımsıkı sarılmıştı. Oğlunun kendisine olan düşkünlüğünü iyi bilirdi Alice. Henüz 8 yaşında olmasına rağmen yaşıtlarına göre çok daha kibar ve akıllı bir çocuktu. Annesini üzmekten ne olursa olsun kaçınır, onu mutlu etmek için elinden geleni yapardı.

Alice Henderson, düşünce selinde boğulurken kimsenin onu görmediğini zannetse de atladığı bir detay vardı ki oğlu onun içinde bulunduğu ikilemi tam anlamıyla anlamasa da hissediyordu. Hangi çocuk annesinin üzgün olduğunu anlamazdı ki zaten?

Peter her şeyin farkında olan bir çocuktu, gözlem yeteneği de oldukça gelişmişti. Bazen hiçbir şey yapmadan kendi kabuğuna çekilir ve öylece durup insanları izlerdi, özellikle de annesi onu parka götürdüğü zaman. Diğer çocuklar gülerek oyunlar oynayıp etrafa keyifli çığlıklar atarlarken o kenardaki salıncağa oturur ve parka çocuğunu getiren diğer annelerin yüzlerini dikkatle incelerdi. Onlar da kendi annesi gibi üzgünler mi diye kontrol ederdi. Ancak hiçbirinin suratında annesinde olan üzgünlüğü görememek kafasını karıştırırdı.

Nasıl olsa henüz 2. sınıfa gidiyor, hiçbir şey anlamaz denilebilecek bir çocuk asla olmamıştı. İlk zamanlarda annesinin üzgünlüğünün sebebini kendine bağlardı, onu üzdüğünü düşünür ve bu yüzden kendine çok kızardı. Hatta bir söz vermişti annesini üzmeyeceğine dair. O günden sonra annesinin bir dediğini iki etmemiş, Alice Henderson'ın ona söylemediği görevleri bile o söylemeden yerine getirmişti. Evde herkesten önce uyanır, kahvaltıyı hazırlardı. Dünden kalma dağınık koltukları düzeltir, gözle görünecek kadar kirli olan yerleri temizlerdi. Okula gitmeden önce bahçedeki çiçekleri sulamayı da ihmal etmezdi. Annesinin omuzlarındaki yükü ne kadar hafifletirse o kadar çok mutlu edebileceğine inanıyordu.

Okul üniformalarını bile ütülemeyi denemişti bir keresinde. Sonuç olarak iki yanık parmak elde etmişti. Yanıklarını kimseye belli etmeden kendisi sarmıştı. Okuldan geldiğinde ise çoğu zaman ödevlerini yapar ve hemen ardından bir yaşındaki kardeşi Clara ile ilgilenirdi. Hatta bazen ödevleri evde zamanını almasın diye okulda bitirirdi. Küçük boyuna rağmen büyük sorumluluklar üstlenmeye çalışıyordu. Ama bilmediği bir şey vardı ki, o da annesinin dalgınlığının sebebinin bunlarla alakasının olmamasıydı.

"Seni çok özledim, anneciğim." dedi bu sefer daha alçak bir sesle. Annesine sımsıkı sarılmaya devam ediyordu. Kafası her şeye çalışırdı, derslerinde çok başarılıydı. En zor matematik problemlerini bile saniyeler içerisinde çözebilir fakat annesinin derdinin ne olduğunu bir türlü çözemezdi.

MELODRAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin