dix neuf

142 14 0
                                    

too real to be beautiful

Her şeyin gerçek olamayacak kadar güzel olması bazen öyle can sıkıcı olabiliyordu ki.

Evren sana güzel günler yaşattığın da aynı zamanda içinde ufak sıkıntılar olduğu için karamsarlığın zirvesinde biri olabileceğini de gösteriyordu. Peki ya evren, her güzel şeyin kötü bir sonuçla biteceğini, çok mutlu olursan ağlayacağını , hep iyi düşünürsen kötü fikirler tarafından üzüleceğini biliyor muydu ?

Elbette bunlarda karamsar düşüncelerdi. Uzun bir süredir bunlardan tamamıyla uzaklaşmış olmak beni rahatlatsa da bir gün muhakkak üzüleceğimi biliyordum ya da hissediyordum.

Karşılıklı ilişkiler insanları hem doruğa çıkarıp hemde en derine gömebiliyordu. Ne olacağı hiçbir zaman belli değildi.

James ile çok güzel giden bir birlikteliğimiz vardı. Hatta bu gün birinci ayımız olacaktı. Sevgisizlikle geçen yıllarıma bir güneş gibi doğmuştu.

"Zeytinlerini sen yemiyorsan ben alabilir miyim Frag ?" Amy'nin istek dolu sesiyle düşüncelerimi bölüp ona baktım. Tabağında ki zeytinler bitmiş benim zeytinlerimi aşkla izliyordu.

Aslında zeytine bayılırdım, zeytin benim en sevdiğim şeylerden biriydi. Ancak onu kırmak istemiyordum. Tablotumu kaldırıp zeytinleri onun tabağına döktüm, teşekkür ederken Lucuis ile bakışlarımız kesişti.

Bana yandan bir gülüş yollarken kimse fark etmeden zeytinlerini benim tabağıma attı. "Zeytin aşığı olduğunu biliyorum ikiz." Benim ile ilgili bir şey hatırlatıp böyle ince bir davranış da bulunması ile sevgiyle ona sarıldım.

Bir ay öncesine dönersek ne Amy ne de Lucuis ile aram iyiydi, ancak derler ya sevginin iyileştirici bir gücü var diye.

James'ın sevgisi benim kalbimi öyle güzel sardı ki, bütün yaralarımı iyileştirdi ve hayatımın tüm karanlığını aydınlattı. Bir kara delik gibi o karanlığı içine çekti sanki.

Hepsini affetmiştim kendi içimde, hepsiyle konuşuyor ve iyi anlaşıyordum. Sadece Severus ile hala konuşmuyordum.

James hakkında bana söylediği yalanı hala affedemiyordum. James da zaten onunla konuşmama pek sıcak bakmıyordu, onun isteklerini yapmak, sevdiği şeyleri sevmek, sevmediklerini sevmemek yapmak o kadar hoşuma gidiyordu ki.

"Ee, Noele iki gün kaldı. Kimlerle gidiyoruz ?"

Masanın en köşesinde oturan aslında pek de samimi olmadığım Duncan Ashe sormuştu.

𝗰𝘆𝗴𝗻𝗲 𝗻𝗼𝗶𝗿 | 𝗷𝗮𝗺𝗲𝘀 𝗽𝗼𝘁𝘁𝗲𝗿Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin