4

69 13 0
                                    

sabah uyandığımda kendimi dün bayıldığım yerde buldum. etrafta kırılmış porselen parçaları ve kan vardı. kan çoktan kurumuş ve geriye kötü bir koku bırakmıştı. ayağımı kontrol ettiğimde kesiğin derin olduğunu farkettim ama artık kanamadığı için yarayı sarmakta acele etmedim. zaten kanayacağı kadar kanamıştı. 

kalkıp annemin beni bu evde yalnız bıraktığından beri hiç kullanmadığım ilk yardım kitini almaya gittim. aklıma annemi getirdiğim için kendime kızıp yavaşça kiti açtım. bu sırada da koltuğa oturmuştum. yara dünkine nazaran daha çok acıyordu ama yinede ağlatacak bir acısı yoktu. bandajı çıkarıp yarayı sarmaya başladım. bu sırada da gözüm duvar saatine takıldı. okulun başlamasının üzerinden 3 saat geçmişti. orada ne kadar baygın kalmıştım tanrı aşkına?

ayağımı bandajladıktan sonra yiyecek bir şeyler olmasını umarak buzdolabına doğru gittim. bir şey göremeyince aklıma dün yerim diye aldığım erişte geldi. su kaynatıp zahmetsizce yapmıştım yemeği. su kaynarkende üzerine kan bulaşmış eşyalarımı makineye atmaya karar vermiştim ancak her şeyin üzerine birde makine bozulmuştu. kirlileri öylesine sepetin üstüne atıp yemek yemeye koyuldum. telefonumdan video açıp yemeğimi yemeye başladım. ilk ısırığı aldım ve çok sıcak olduğu için birkaç kere üfledim ve sonra güzelce yedim. diğer ısırığı almak için çubukları yemeğe yakınlaştırdığımda bir anda duraksadım. gözümden yaş aktığını hissedince havada olan elimi yani çubukların olduğu elimle gözlerimi sildim. muhtemelen erişte çok acı olduğu için ağlıyordum.  

winter'ın gözünden:

dün gece karina mesajıma cevap vermediği için daha da kafaya takmayıp uyumuştum ama şu an pişman oluyordum çünkü karina okula gelmemişti. bu daha da endişelenmemi sağlıyordu. okulun bitmesine son iki ders kalmıştı ve ben hemen onun yanına gitmek istiyordum.

"arkadaşlaaar ben aşık oldummm."

"sabah sabah hiç giselle dinleyemem git ning."

"sana demiyorum zaten ibne."

"sen kimle konuşuyon lan yarık am."

"aaaa bunlar nasıl konuşmalar görende centilmen der buna."

"evet centilmen heesung diyo herkes."

"aynen sus şimdi. neyse winteeeeerrr, aeri çoook güzel Allah'ım ölücem."

"harbi maşallahı var."

"uff bugün çok sıkıcısınız yerinizden bile kalkmadınız. beom gel biz kantine gidek."

"taaam geliyom."

ning ile beomgyu gidince heesungta jake ile beni yalnız bırakmak için yanımızdan kalkıp başka bir yere gitti.

"güzelim iyi misin? bugün moralin düşüktü."

"kafama bir şey takıldı da o yüzden. önemli değil."

"çıkışta bir şeyler yapalım diyecektim ama kötü görünüyorsun. en iyisi bugün dinlenmen, eve bırakırım seni."

cevap olarak ona sarıldım. küçükkende birbirimize böyle cevap verirdik.

sonunda son dersi de bitirince jake'i beklemeden eve doğru koşmaya başladım. koşacak kadar mı merak etmiştim onu? ama şu an bunu düşünemezdim çünkü onun için endişeleniyordum ya başına bir şey geldiyse?

kapının şifresini son hız girip kendimi asansöre attım. hızla en üst kata bastım. bu sırada da koşmaktan düzensizleşen kalp atışlarımı kontrol altına almaya çalıştım. biraz daha iyi hissettiğim sırada çoktan asansörün kapısı açılmıştı. kapısının önüne gelip zili ardı ardına çaldım. kapı yavaşça açıldı.

love, love, love what is it good for? - winrinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin