25

62 4 0
                                    

"Evli bir adamın ceketinde parfümünüzün kokması ne kadar doğru?"

Kadının gülüşü solduğunda dediğimi anladığını biliyordum. "Anlayamadım?" diye sordu. Yalandı.

"Dün de Doruk ile toplantı yaptığınızı biliyorum. Parfümünüzü de sıktığınızı biliyorum." diye açıkladığımda aslında bir şey bildiğim yoktu sadece deniyordum.

Sinsice güldüğünü görüyordum. "Benim parfümden haberim yok. Siz iyi gözlemleyin bence." diyip yanımdan gittiğinde başımın ağrısından bu kadını öldürebilirdim.

Telefonumu alıp Azra'yı aradım. "Efendim?" diyerek açtığında direkt konuya girdim. "Sana bir restoran atsam dün geceki kamera kayıtlarına ulaşabilir misin?"

"Ulaşabilirim de noluyor? Sesin niye böyle sen iyi misin?" dediğimde başımın ağrısı yetiyordu. "İyiyim ben de ama sonra konuşalım tamam mı? Her şeyi." diyip telefonu kapattığımda dün gittikleri restoranın adını attım. Bir şeyler çıkardı elbet. Ben kendimde bulurdum ama tabletim yoktu yanımda.

Çok geçmeden video geldiğinde hızlandırıp izledim. Yine aynı kişilerdi. Masada hiçbir hareketlilik yoktu. Koridor kısmını izlediğimde bir şey farketmiştim. Doruk'un ceketi girişteki askıdaydı. Başta sandalyesindeydi ama koruması gelip almıştı. Video ilerlediğinde çok saçma şeyler oluyordu. Az önce bana hiçbir şey olmamış gibi davranan kadın girişteki garsonları içeri gönderip tek kalıyordu. Ceketi giyip parfüm sıkmıştı.

Niye böyle bir şey yapmıştı? Üstten Azra aradığında açtım. "Aynı şeyi izlediğimize emin miyiz yoksa ben mi körüm? O ceketin kimin olduğu belli değil mi?" dediğinde beynimi ovuşturdum. "Bilmiyorum Azra. Bilmiyorum." dedim.

"Ararsın." diyip kapattığında aynada kendime baktım. Çıktığımda koridorda yanıma ilerleyen Doruk'u görmemle duraksadım. Kadın mı bir şey demişti acaba? "Neredesin? Gittin gelmedin?" diye sinirle sorduğunda masumca bakmaya çalıştım. "Telefonla konuşuyordum."

Etrafına baktığında kimse gözükmüyordu. Tekrardan içeriye sokup kapıyı kilitlediğinde ne olduğunu anlamamıştım. Çok rezalet bir durumdaydık. "Gözümün önünde durmuyorsun ki." diye mırıldanır gibi konuştuğunda bile zor duymuştum. Elleri yanaklarıma ulaşıp beni öptüğünde midemdeki kelebekler uçuş uçuştu.

Sırtım kapıyla buluşana dek öpmüştü beni. Başımın ağrısını bile unutmuştum. Geri çekildiğimde nefes nefeseydim.

"İyi misin şimdi?" diye sorduğunda gülmeden edemedim. Kafamı salladım. "Arkamdan gel." diyip çıktı. Nefesimi düzene sokmalıydım. Tekrar aynaya baktığımda kıpkırmızıydım. Çok geçmeden masaya döndüğümde bana bakıp sırıtan Doruk'a göz devirerek yanına oturdum.

"Soğuk su yok mu?" diye sorduğumda yüzüme saçma bir şey söylemişim gibi bakıyordu. "Yeterince başın ağrıyorken soğuk su içemezsin." dedi düz bir sesle. Mal.

Normal suyla ilacı içtim sadece. "Daha ne kadar buradayız?" diye sorduğumda iş dinlemekten sıkılmıştım. Fatih ve Oğuz yoktu. Eğlence kaynaklarımda yoktu. "Gideriz birazdan." dedi sadece. Bunu yaksak da soğuk tavırları hiç geçmezdi.

Masadaki çoğu kişi kalkmıştı. O kadında imalı bakışlarını üzerimizde gezdirerek kalktığında sinirlerim geliyordu. Hele şükür biz de kalktığımızda Doruk'un arabasına geçmiştik. Eve geldiğimizde rahat bir nefes almıştım. Başımın ağrısı da geçmişti biraz olsun.

KOŞULSUZ  (DÜZENLENECEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin