the little brother

53 15 12
                                    

"uyuyamıyorum hoseok!"

"hadi ama jungkook, yarın erken uyanmak zorundasın. kendini zorla biraz.."

kendinden iki yaş büyük çocuğun uykulu sesle mırıldanmasıyla yanaklarına şişirdiği havayı oflyarak bıraktı.

"hoseok?" yanındaki bedenin uyuyup uyumadığını kontrol etmek için bir kez daha şüpheyle başını yastığından kaldırarak seslendi.

"hmm.." ufak bir mırıltı aldığında tavşan dişlerini karanlık odaya gösterecek şekilde gülümsedi.

"yarın benim doğum günüm." dedi heyecanla minik ellerini birbirine kenetleyerek. sekiz yaşına girecekti, buna çok az zaman kalmıştı.

"evet, yarın senin doğum günün." diye tekrarladı hâlâ bir ümit uyumaya çalışan esmer tenli çocuk.

"hey! bana hediye aldın mı? geçen seneki gibi bana rüzgar gülü alacak mısın? aldığın çok eskidi hoseok.." pembe dudaklarını aşağı büzdü konuşurken.

uyuyamayacağını anlayan biraz daha büyük olan, gözlerini açarak hemen yanındaki küçük kardeşine baktı.

"bu sene başka bir hediye alacağım." dediğinde küçük olan kaşlarını çatarak hafifçe doğrulmuştu.

"neden? rüzgar güllerini çok seviyorum ben!" dedi itiraz ederek.

"rüzgar gülünü kullanamıyorsun jungkook. zaten dışarı fazla çıkamıyoruz, bahçede de rüzgar esmiyor."

"ama yine de seviyorum-"

"kullanmadığın sürece kağıt parçasından başka bir şey değil." bu sözler üzerine küçük olan hayal kırıklığıyla sessizliğe gömülmüştü.

kaldıramadığı şeyin bu sene rüzgar gülü alınmayacak olması mıydı yoksa rüzgar gülünü kullanamayacak kadar kısıtlı olması mıydı, bilinmez..

"kookie.." büyük olan kırgınlıkla susmuş küçüğüyle yatağından kalkarak parmak uçlarında yürüyüp yatağının kenarına oturdu.

"sana söz veriyorum sana rüzgar gülünden bile daha güzel bir hediye alacağım. bana güveniyorsun değil mi?" küçük olan asık suratına rağmen başını salladı.

elbette birlikte büyüdüğü, ona şimdiye dek bir kez bile yalan söylememiş ağabeyine güvenecekti.

esmer tenli olan gülümseyerek, minik olanın yumuşak ve kabarık saçlarını okşadı. "şimdi uyu olur mu?"

gideceği esnada bol, siyah tişörtünden tutulmasıyla küçük olanın parlak gözlerine döndü.

"hoseok birlikte uyuyalım mı?" öyle bir bakıyordu ki musum gözleri diğeri onu reddedemeyecekti. her zaman olduğu gibi.

"pekala.. ama güneş doğduğunda yanından kalkmam gerekecek. bayan mary kızıyor birlikte uyumamıza." diğeri heyecanla ağabeyini beklerken pekaladan sonrasını pek dinlemiş değildi. bir şey olursa hoseok zaten onu korurdu.

ağabeyi yanına uzandığı an kendisininkine göre kocaman olan bedenine sıkıca sarıldı. bu büyük olanı bunaltsa da jungkook'un sevdiği şeylere sıkı sıkı sarılmayı sevdiğini bildiğinden sesini çıkarmadı.

"hoseok.." bir süre sonra büyük olan nihayet uykuya dalacak gibi olduğunda diğerinin hafif peltek ve ince sesini duyduğunda derin bir nefes verdi.

"lütfen artık uyu jungkook." diye sitem ettiğinde diğerinin tatlı kıkırdamasını duydu.

"seni seviyorum seokie iyi geceler." büyük olanın dudağı sinirli olmasına rağmen kıvrılmıştı. ne olursa olsun jungkook'u çok sevimliydi.

"ben de seni seviyorum.."

_____

hopekook hopekook dedim sonunda yazdımmm

eğer istediğim gibi giderse favori ficim bile olabilir. güzel olması için elimden geleni yapacağım!

siz de umarım beğenirsiniz, desteklerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum^⁠_⁠^

rose of the wind, hopekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin