seokjin'in evime gelip beni kendime getirmeye çalıştığı o günün üstünden bir hafta kadar geçmişti. bu süre içinde az da olsa toparlanmıştım. zorla beni besliyor, yalnız kalmama bir saniye bile izin vermiyordu.
şimdi ise yaklaşık iki saat süren yolculuğun sonuna gelmiştik. iyice bulanan midemle kusmamaya çalışarak taksinin kapısını açtım ve aşağı indim. saç diplerimi yakan sıcakla ellerimi gözlerime siper ettim.
hâlâ buraya gelerek iyi mi yoksa kötü mü yaptığımı bilmiyordum. seokjin çok ısrar etmişti, bana yardım etmek istediğinin farkındayıdım. onun çabalarını boşa çıkarmış olmak istemiyordum. iyileşmek için ona yardım etmem gerekiyordu.
ama zaman geçtikçe bu fikre alışmıştım. seul'un havası beni çok boğmaya başlamıştı belki burada küçük huzurlu bir alan bulabilirdim kendime.
"ne diyorsun, beğendin mi?" dedi seokjin heyecanlı bir ifadeyle arabadan inip ellerini beline yerleştirerek. bana yolculukta eşlik etmek için yanımda gelmişti ama işleri için geri dönmek zorundaydı. bu duruma üzülsem de belli etmemeye çalışarak gözlerimi etrafta gezdirdim.
"oldukça güzel." dedim kısık sesle. seokjin elini omzuma atarak patpatladı birkaç kez.
"neşelen hoseok. yeni bir başlangıç yapmak sana iyi gelecek." dolgun dudakları kıvrıldığında kendimi gülümsemeye zorladım.
"gidelim." diyerek önden yürümeye başladığında oldukça hafif valizimle onu takip etmeye başladım. burada ne kadar kalacağımı bilemediğimden pek fazla şey almamıştım.
"sen dönmeyecek miydin?" dediğimde gülümseyerek koluma dokundu.
"öncesinde seni biriyle tanıştıracağım." başımı sallayarak adımlarına ayak uydurdum. en azından tamamen yalnız bırakmayacaktı beni.
yürürken sonunda etrafı incelemeye fırsat bulmuştum. farklı bir yerdi benim için. seul'e göre az gelişmiş, deniz kıyısındaki turistik bir yerdi. gözümün çarptığı her nokta rengarenkti. insanların kıyafetleri bile çarpıcı renklerden ibaretti. hayatının en karanlık dönemindeki ben için bu kadar renk baş döndürücüydü. ama hoştu da.
haesoo olsaydı buraya bayılırdı kesinlikle, izinli olduğu günler beni buraya sürüklemeye çalışırdı hatta. o sevdiği için ben de severdim.
yüreğimi burkan düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım çünkü bu onu özlememden başka bir işe yaramıyordu ne yazık ki.
uzun süre yürüdükten sonra bile bir türlü durmamıştık. iyice yorulduğumda sıcağın da etkisiyle surat astım. yüzüm güneşten kızarmıştı muhtemelen. "daha ne kadar gideceğiz?"
"geldik sayılır." dedi seokjin bana dönmeden telefonundan konuma bakarken. yürüdüğümüz diğer yolların aksine daha kalabalık olan meydana geldiğimizde herkesin bir noktaya odaklandığını görmüştüm.
kulağıma dolan müzik sesiyle söyleyeceğim lafları yuttum. gözlerimi kısarak odağımı yumuşak sese verdim. dikkatle baktığımda elinde siyah bir gitarla şarkı söyleyen adamı görmüştüm.
onlarca kişi etrafına doluşmuş huzur verici sesini hayranlıkla dinliyordu. oradaki insanlara hak veriyordum. gözlerini kapatarak kendini şarkıya vermiş, kıvırcık saçlı çocuğun sesi kesinlikle dinlemeye değerdi.
"ah sanırım biraz beklememiz gerekecek." şarkı söyleyen çocuğun etkisinden çıkarak dudağı gururla kıvrılmış seokjin'e döndüm.
"neyi?" dememe kalmadan şarkı gitardan yayılan titrek bir sesle bitmiş seokjin dahil koca bir kalabalık alkış tutmaya başlamıştı.