CEZANI ÇEKMELİSİN

397 24 3
                                    



Hayattan soğumak için binbir türlü sebep bulur insan. Onu beğenmedim. Bunu hiç sevemedim. O öyle olmasın. Şu şöyle yapmasın tarzı bin tane cümle sıralar. Her şeye rağmen herkese rağmen sözü de eklenir arkasından. Toz pembe görenler bulutçuk çizenler yaşasın modundadır. Simsiyah bir çerçeveden bakanlar ise ben dertliyim mağdurum triplerine girer. Peki ya ben? Ben ne yapıyorum bu hiçliğin ortasında? En derinde yaşayan balıklar gibi okyanusta ne işim var? Hak ettiğim için mi yoksa kader mi?

Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Elimi sıktım. Daha doğrusu sıkmaya çalıştım. Gücüm ruh emiciler tarafından alınmış onun yerine hiç gitmeyecek bir yorgunluk gelmiş gibi hissediyordum. Altımdaki pike tarzı şeyi umursamadan ayaklarımı kendime çektim. Hala etkisini sürdüren boynumdaki acıyla tıslayıp bulunduğum yerdeki yoğun ışığa rağmen gözlerimi açtım.

"Neredeyim ben?" İstemsizce kelimeler ağzımdan dökülürken yattığım kocaman yatağı yanındaki komidini ve karşımdaki masayı fark etmiştim. Minik bir hapishane gibi duruyordu burası. Ben öylece dururken kapının kilidi açıldı. İçeriye şık giyinimli bir kadın girdi.

"MERHABA. BAY SOL'ÜN MALİKANESİNE HOŞ GELDİNİZ. LÜTFEN DİKKATLİCE KALKIP MASADAKİ SUYU İÇİN."

"Emrin olur başka? Mal mısın sen?"

"LÜTFEN SUYU İÇİN."

"Hay ben böyle işin. Al zıkkım içeyim. Al bela mıdır nedir çattık ha." Bardağı yere fırlatıp yatağa oturdum. Hala bedenimin halsizliği beni etkiliyordu.

Aklıma o an kafama yıldırım düşmüş gibi Chin geldi. En son evet evet bardayken arkamda duruyordu.

"Kyungsoo? Beni hatırladın mı?" Kapıdan kafasını uzatan sarı saçlı kişiye baktım. Bu Chin olamazdı ki. O hiçbir zaman siyah saçlarına kıyamazdı. Kadın çıktığında o sapık içeriye girdi. Daha deminki sandalyeyi benden biraz uzağa çekip oturdu. Hala gözlerimin içine bakmayı ihmal etmiyordu.

"Beni özlediğini biliyorum. Bende seni çok özledim bebeğim."

"Yetmedi mi hala? Geçmedi mi bana olan öfken?" Yerdeki cam kırıklarına bakıp yersiz bir kahkaha patlattı. Sanırım psikolojik tedavi görmek bile durdurmaya yetmiyordu.

"Daha yeni başlıyoruz Soo. Karanlığıma pardon karanlığına hoş geldin. Keyfini çıkar."

"Lanet olasıca!!!"

"Bak senin için saçlarımı bile boyadım. Asla dokunmadığım saçlarımı. Az kıymet bilsene."

"Siktir git."

Odadan çıkıp kapıyı kilitlediğinde kapıyı tekmeledim. Penceresi bile olmayan bir odada beni alıkoymaya hakkı yoktu. Ruh sağlığı bozuk dengesiz.

---

"Luhan. Son kez soruyorum. Kyungsoo nerede?"

"Pusula mıyım ben? Harita mıyım? En son lavaboya giderken gördüm. Sonrası da malum."

Çocuklarla barın diğer kısmında oturmuş kahve içiyorduk. Aslında bu gece deliler gibi eğlenip unutmayı dilemiştik. Ta ki ben Soo'dan haber alamayana kadar.

En son kollarımdaydı. Sarmıştım onu. En derinden kokusu burnumdaki hücrelere egemenlik kurmuştu. Ona olan aşırı sevgim bağlılığım belki de bazı şeyleri görmemi engelliyordu. Kıskançtım. Cidden çekilmez biriydim ama onunda beni sevdiğime adım kadar emindim. Öyle çekip giden biri değildi o. Ne olursa olsun kalır savaşırdı.

"Güvenlik CD'leri yok."

"Nasıl ya?" Dibimizde dikilen iki adet çok bilmiş güvenlik görevlisi polise açıklama yapıyordu. Ona vurmamak için zor durdum. Sehun kolumu tutunca sinirle çektim.

Daima SenleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin