1

23 4 1
                                    

Yüzbaşı Ante ve diğerleri devriye geziyor, Türk ailelerinin ağzından zorla laf alıp Türk halkının mevcut durumu ile ilgili raporları için not tutuyorlardı. Gelen gürültülü sese kulak verdi Ante. Kavga sesiydi sanki. Bir evin kapısından dışarı düşen... hayır, itilen bir Türk genci gördü. Gencin yüzüne kapı kapatılmıştı. Ante, yanına yaklaştı.

"Uzak dur benden, yunan!"

Aşırı öfkeli görünüyordu ancak bakışlarında öfkeden çok kırgınlık ve çaresizlik vardı.

"Yüzbaşım ne yapalım bunu, baş kaldırıyor size?"

Ante bir süre genci süzdü.

"Siz onu benimle baş başa bırakın, diğer evlere bakın. Onunla ben ilgilenirim."

Askerler onaylar biçimde başını sallayıp oradan uzaklaştılar.

Ante, yanlarında gelen tercümanın da diğerleri ile gittiğini fark edince son çare yunan aksanı ve bozuk Türkçesiyle konuşmaya başladı.

"Adın ne?"

"Neden sana söylemem gerekiyor?!"

"Adını söyle."

Genç, isteksizce ismini söyledi.

"Pars."

Ante notunu alınca tam ismini söylemesi için tekrardan ona baktı.

"Ne? Ne istiyorsun daha? Benimle ne yapacaksın?"

"Tam adın?"

"Pars Simin Ulubey"

Ante not almaya devam etti.

"Yaşın?"

"19."

"Çok gençsin."

"Hadi ya(!)"

Bir gümbürtü duyuldu. Ante ile Pars eşzamanlı olarak bakışlarını sesin geldiği yöne doğrulttu.

"Benimle gel!"

Ante, Pars'ın bileğini sertçe kavradı ve onu güvenli bir yere götürmek üzere koşmaya başladı.

"Yavaş lan bileğimi mi çıkartmak istiyorsun?!"

Ante hiç oralı olmuyor, sadece koşuşturuyor ve güvenli bir yer arıyordu.

"Kime diyorum lan ben-"

Onu bir duvarın arkasında, önüne aldı ve eliyle ağzını kapadı.

"Ses çıkarma."

Pars, onu bekledi.
Ante, bulundukları yerin güvenliğinden emin olduktan sonra yavaşça Pars'ı serbest bıraktı.

"O neydi öyle?"

"İsyan çıkarılmış olmalı..."

"Ne zaman gitmeme izin vereceksin?"

"Henüz değil."

Pars, oflayarak yere çömeldi ve oturdu. Ante'nin gözü onun üzerindeydi.

"Ne bakıyorsun?"

Ante ona bakmaya devam etti. Pars'ın gözünün altında bir kesik vardı ve kanıyordu. Türk olduğu için yardım etmek istemedi, ona söylemekle yetindi.

"Kanıyorsun."

"Anlamadım kar tanesi?"

Ante, Pars onun ne demek istediğini anlamayınca işaret parmağıyla yarasına dokunup gösterdi ve sözünü tekrarladı.

"Kanıyorsun."

"Sstt, uf... ellemesene lan, mikrop kapacak"

"Ama anlamadın."

"Dokunmak zorunda mıydın sanki?"

Ante etrafa bakınmaya devam ediyordu. Tam bakışlarını Pars'a geri çevirdiğinde kaçıyor olduğunu gördü.

"Hey, kaçma!"

Peşinden gidecekken izini kaybedince vazgeçti. Yere oturdu ve bir sigara yaktı.

"Yüzbaşım, burada mıydınız? Biz de sizi arıyorduk."

"Gidelim."

"Bağış üstüne..."

[BÖLÜM SONU]

 ERİM (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin