"Aşık mı...?"
"Evet, aşık olmuşsun belli ki."
Binbaşı Elias, sırıtarak Ante'nin yanına geldi.
"Ee, kim bu şanslı kız?"
"Ne kızı?"
"Aşık olmadın mı sen oğlum?"
Ante, dönen muhabbeti idrak etmeye çalışıyordu.
"Abi ne aşkı? Hiçbir şey anlamadım... Ben ona aşık mıyım şimdi?"
"Kim olduğunu söylesene."
Bir süre düşünmeye devam etti Ante, sonra binbaşının sorusunu cevapladı.
"Öncelikle bu kişi... Bir kız değil, onu söyleyeyim."
"Bir erkeği mi seviyorsun yani sen şimdi? Hm... kim peki?"
"Tanır mısın bilmiyorum ama adı Pars, Türk Albay Kürşat'ın yeğeni."
Binbaşı Elias, Ante'yi şaşkınlıkla dinledi.
"Ne yaptın oğlum sen, Kürşad yeğeni ne alaka? Bela mı alacaksın başına?"
"Of hiç sorma abi ya, sürekli onu düşünüp durduğumu fark ettim. Albay da yanına çağırdı az önce beni, 'Pars'tan uzak dur.' dedi bana. Neden bilmiyorum ama o öyle deyince çok canım yandı abi, sindiremedim..."
Elias elini Ante'nin sırtına koydu teselli etmek için.
"Neden ki, yanlış bir şey mi yaptın?"
"Sırf yunan olduğum için. Ha bir de dedi ki Pars yunanları sevmezmiş. Biliyorum bunu o da söylemişti bana ama benle konuşunca, gülünce bir umut yüzüme bakar da sever beni diye düşündüm. O kadar net konuştu ki Albay, hiç şansım olmadığını anladım. En çok da bu koydu abi bana..."
Konuşurken sesi titriyordu. Gerçekten canı yanmış olmalıydı.
"Bir şekilde gir gözlerine Ante. Çok seviyorsan çocuğu, başka yapabileceğin bir şey yok. Aşkın için mücadele et, savaşır gibi. Askersin sen oğlum, ne pes edeceksin hemen. Fethet gönlünü şu oğlanın."
"Savaşmadan kaybedeceğim tek savaş bu abi, o mavi gözlere çoktan yenildim bile ben..."
"Eğer aşkta savaşmazsan hiç sevmemişsin demektir Ante. Korkak olma, yaparsın sen. Yakışıklı adamsın, karizmatiksin, boyun posun da var. Ha eğer bu oğlan erkeklerden hoşlanmıyorsa ancak o zaman şansın olmaz ama bunu da denemeden öğrenemezsin. En azından denedim dersin, aklın kalmaz. Arkandayım ben. Savaş, Ante..."
Çaresizce Elias'a baktı Ante.
"Sever mi beni abi... bakar mı gözlerime aşkla? Ante'm der mi bir gün bana? Boynuma dolar mı kollarını? Bir gün esmer teninde kavrulur muyum onun? Denizinde boğulmaz, yüzer miyim hiç? Öpebilir miyim onun o yüreğimi yakan dudaklarını? Yanıyorum... Ona kavuşamazsam ölecek gibiyim."
"Ne zaman tanıştın sen onunla?"
"Çok olmadı ama... İlk görüşte aşka inanır mısın bilmem ama görür görmez içimde kıpırtı yarattı. Çok güzel, çok naif ama bir o kadar da zalim. İnadına canımı yakıyor gibi, ama sonra bir gülüşünü gördüm... yine eritti beni. Tam oldu olacak, ama sonra yeniden araya bir mesafe koyuyor. İmkansızım o benim..."
"İşin zor senin Ante, senin oğlan bi hayli nazlı gibi."
"Naz değil nefret ise ne yaparım ben?"
"Yoluna bakacaksın."
"Ondan başka gidecek yolum yok."
"Aşk kör eder, yolun var ama yok sanıyorsun. Öyle olduğuna inanmak istiyorsun çünkü. Bu bir gerçek."
"Umarım şansım vardır..."
"Hayırlısı Ante."
[Türk Karargahında]
"Sesler gelince merak ettim, bir sorun mu var diye bakmaya gelmiştim."
"Anladım oğlum, yalnız burası karargah. Her kafana estiğinde gelme, olur mu?"
"Öğreniyorum daha amca, merak etme."
Pars odadan çıktı. Amiran kapıda bekliyordu onu.
"Ne olmuş? Yunan yüzbaşı da buradaydı, apar topar fırladı sonra. Çok kaotik şeyler oluyor gibi hissediyorum ben."
"Amcam çağırmış onu. Benden uzak durmasını söyledi ona."
"Bir dakika, siz görüşüyor muydunuz ki? Nereden tanıyorsun sen onu?"
"Anlatırım sonra, orası pek önemli değil."
"Hayır lan, önemli. Yüzbaşı Ante ile Kürşat Albayın yeğeni Pars... bence çok bomba bir durum söz konusu. Mutlaka anlat bak."
"Tamam tamam, anlatacağım zaten. Hadi geri dönelim."
"İyi bari..."
[BÖLÜM SONU]
