2

17 4 0
                                    

"Pars Simin Ulubey..."

Ante'nin aklı hâlâ o Türk gencindeydi. İlk defa kendisine direnen bir sivile rastlamıştı. Şimdilik tek isteği o genci bulmaktı, çünkü Ante'nin aklındaki soruların cevabı ondaydı.

"O mavi gözler ne anlatıyordu acaba..."

Kendine Pars ile ilgili sorular sorarken buluyordu hep kendini, ardından "Neden bir Türk'ü bu kadar kafama takıyorum ki..." diye iç geçiriyordu.

Hava almak için yanına bir kaç silah alıp dışarı çıktı. Bir süre yürüdükten sonra sonunda onunla yeniden karşılaştı. Bir süre durup izledi. Biriyle kavga ediyordu. Oraya doğru gitti.

Pars'ın omzundan sertçe tutup geriye çekti.

"Sen kimsin lan, senle de mi kavga edeyim istiyorsu-"

Pars'ın yumruğu havada kaldı. Arkasındaki kişinin Ante olduğunu fark etti. Başının belaya girdiğini düşündü. Yumruğunu geri indirdi. Kavga ettiği kişi çoktan oradan tüymüştü.

"Ee şimdi beni öldürecek misin?"

Mavi, keskin gözleri ile yeniden soğuk soğuk baktı Ante'ye.

"Hayır."

"O halde uzuyorum burdan ben.."

Ante bileğinden yakaladı.

"Nedir senin şu bileğimle derdin..."

"Bekle."

"Ne istiyorsun daha?"

"Sana sormak istediğim şeyler var."

"Ne soracaksın?"

"Gel."

Pars'ın bileğini bırakmadan sakince yürüyordu.

"Nereye götürüyorsun beni?!"

Ante ona hiç cevap vermeden yürümeye devam etti. En sonunda kimsenin olmadığı, tenha bir alana geldiler. Ante, biraz daha ilerledikten sonra durdu. Pars'ın bileğini hala bırakmıyordu çünkü kaçacağını düşünüyordu.

"Ee, ne diye getirdin beni buraya?"

"Benden korkmuyor musun?"

"Neden korkayım ki senden?"

"Bir yüzbaşıyım. Üstelik düşmanınım."

"İşte tam da bu yüzden korkmuyorum. Umurumda değilsiniz çünkü."

"Umursaman gerekirse?"

"Hiç düşünmeden karşınızdayım demektir."

"Cesursun."

"Öyleyimdir. Ee, ne yapacaksın şimdi benimle sen?"

"Gözlerin... o gün sanki bir şeyler anlatıyor gibiydi."

"Kelime oyunu yapma da sadede gel. Ne demek istiyorsun?"

Ante yavaşça ona doğru döndü.

"Bir sıkıntın mı var?"

"İstanbul'u işgal etmeniz yeterince büyük bir sıkıntı zaten."

"Hayır, öyle değil. Yani.. daha kişisel bir sıkıntı."

"Peki bu seni neden ilgilendiriyor? Neden sana söyleyeyim?"

Bileğini daha sert sıkarak ona yaklaştı.

"Bak ben Konstantinopolis'i fethetmek istemiyorum, tamam mı-"

"Hoşt, İstanbul lan o."

"İstanbul işte."

"Bileğimi bırakacak mısın artık?"

"Hayır yoksa kaçarsın."

"Tamam kaçmayacağım, bırak."

Başta tereddüt etti, sonra bıraktı.

"Hem sen ne demek istiyorsun? Neden İstanbul'u işgal etmek istemeyesin? Yunan değil misin sen?"

"Evet, yunanım."

"O zaman neden? Bu söylediklerin hiç güven vermiyor."

"Çünkü İstanbul'un Türkiye'de kalması gerektiğine inanıyorum da ondan. Uzun yıllar sonra İstanbul'un topraklarımıza dahil olması Yunanistan'ın dengesini bozacaktır. Yani benim görüşüm bu."

"Bence de bizde kalmalı."

"Bu yüzden kendi altımda olan askerleri bu savaştan uzak tutuyorum. Baştakilere durumu çaktırmamak için de arada devriyeye çıkıyoruz ki bir şeyler yapıyormuş gibi gözükelim. Size de en az derecede zarar vermeye çalışıyoruz. Askerlerimin bu görüşümden ve amacımdan haberleri yok. Türk düşmanıymışım gibi davranıyorum ki fark etmesinler."

"Peki bizi seviyor musun?"

"Sevdiğimden değil, isyan çıkarılıp da planlarım suya düşmesin diye. Ama sevmiyor da değilim, aslında nötr."

"Anladım. Ama ben yunanları sevmiyorum."

"Olabilir."

Bir süre sessizlik oldu.

"Baklava bizim."

"Biliyorum.."

"Bir dakika, ne? Karşılık vermeyecek misin?"

"Neden vereyim? Ben diğerleri gibi gerizekalı mıyım ki kendi kültürüm yerine özenip Türk kültürünü sahiplenmeye çalışıp asimile olayım?"

"Vay, sen baya zekisin ha?"

"Övünmek gibi olmasın ama zekiyimdir evet."

"Belli. Bu arada kaç yaşındasın sen?"

"26."

"Çok gençsin.."

"Hadi ya(!)*"

"Lan.."

Gülüştüler. Sonra yine sessizlik oldu.

"İşin yok mu senin? Neden buradasın?"

"İşim yok, Pars Simin Ulubey."

"Şaşırtıcı, a.."

"Ante. Ante Vasileiou."

"Peki..."

"Neyse, ben gideyim de beni aramasınlar. Ama son bir şey soracağım."

"?"

"Bana güvendiğinde.. özel meseleni anlatır mıydın?"

"Bilemem. Belki de bir daha görüşme fırsatımız olmayabilir."

"A-"

Gitti. Sonra Ante de döndü.

[BÖLÜM SONU]

*: Ante, Pars'a ilk bölümde yaşını sorduğunda Pars ona "19" deyince "çok gençsin" demişti ve Pars da "Hadi ya(!)" diye karşılık vermişti ya ona gönderme yapıyor :D

 ERİM (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin