"Kadıköy İstanbul Anadolu Lisesi mezunu... vay be..."
Ante, Pars ile ilgili belgeleri incelemeye devam ederken ilginç bir şey bulmuşçasına kağıda şaşkın bir şekilde bakmaya başladı.
"Kadıköy'de neredeyse 450 puanlık bir liseden mezun ama nasıl üniversite sınavında 2 kez başarısız olmuş...?"
Kara kara düşünürken kapısı çaldı.
"Gir."
Gelen alt rütbe askerlerinden biriydi.
"Kumandanım yeniden Türk karargahına gitmeniz gerekiyor..."
"O niye?"
"Albay Kürşat Ulubey sizi çağırmış."
Albayın, Pars'ın amcası olduğunu biliyordu Ante. Biraz gerilmişti.
"Peki tamam çıkıyorum şimdi..."
Asker odadan çıkınca üstünü düzeltip çıktı o da. Yol boyu albayın onu niçin çağırmış olabileceğini düşündü. Kafasında 50 ton senaryo kurmuş ve kafayı yemek üzereydi. Karargaha vardığında boğazını temizledi, yansımasına bakıp saçını başını düzeltti. Sonra kendi kendine düşündü.
"Ben niye bu kadar dikkat ediyorum ki görünüşüme... Neyse."
Albayın odasına doğru yürüdü. Kapının yanında biraz durdu, yeniden boğazını temizledi ve kapıyı çaldı. 'Gir' sesini duyunca içeri girdi.
"Albay Kürşat Bey, beni çağırmışsınız? Yüz yüze görüşmek istediğiniz bir konu mu var?"
"Evet, Yüzbaşı Ante..."
Gittikçe daha da geriliyordu.
"Nedir acaba?"
Oturmasını işaret etti albay, o da oturdu.
"Yeğenim hakkında..."
Ante, albayın yüzüne merakla baktı. Anlamadığını fark edince de sadede geldi albay.
"Pars'ı tanıyorsun değil mi?"
"N-nereden tanıyabilirim ki ben?"
"Bilemiyorum artık... Pars'ın yunanlarla işi olmaz Ante, umarım onunla uğraşmıyorsundur..."
"Nereden tanıyabilirim ki-"
Albay sözünü kesip ayaklandı.
"Salağa yatma hiç, karşında aptal yok. Onu tanıdığını biliyorum. Daha demin buraya getirdiğimde iki dakika başka tarafa döndüm bir baktım seninle konuşuyor. Rahatsız ediyorsan bedeli ağır olur bunu biliyorsun değil mi?"
Ante, gerginliğini bastırmak için yumruklarını sıktı.
"Bu onu rahatsız ediyor mu etmiyor mu bilmiyorum ama o benimle kendi hür iradesiyle konuşuyor, ben bir şey yapmadım..."
"Niye konuşsun ki seninle, o yunanlardan nefret eder."
"Biliyorum, söylemişti bana."
"Daha ne o zaman-"
Kapı çaldı.
"Gir..."
Ante, gelen kişiye gözlerini çevirdiğinde şaşırdı.
"Pars...?"
"Ante? Senin ne işin var burada?"
"Oğlum, sen nereden tanıyorsun bu adamı?"
"Ante'yi mi diyorsun?"
"Evet, nereden tanıyorsun sen onu?"
"Şey, bir keresinde devriyeye çıkmıştı, evden atıldığım sırada çıktı karşıma. Başta ona benden uzak durmasını söyledim ama-"
Albay birden Ante'nin üzerine yürüdü.
"Niye dediğini yapmıyorsun çocuğun lan sen-"
Pars aralarına girdi hemen.
"Amca dur öyle değil... anlatacağım zaten gel..."
Amcasını yatıştırıp oturttu yerine.
"İlk benden uzak durmasını söyledim ama bir anda isyan çıkarılmış olduğunu düşündü çünkü bir patlama sesi geldi. O da beni korudu, beni oradan kaçırmasa ne olurdu bilmiyorum... yani tam tanışmıyoruz ama bir tanıdık sadece... kızma ona bu kadar."
Kendini Ante'yi savunurken bulduğunda şaşırdı Pars.
"Rahatsız etmiyorum ben onu Albay Kürşat Bey, izninizle çıkıyorum?"
"İyi çık... Ha bir de, Pars'tan uzak dur. Pars sen ne için gelmiştin oğlum?"
Ante kapıyı çarparak odadan çıktı ve öfkeyle arabaya yürüdü.
"Sür."
Tam gaz Yunan karargahına yol aldılar. Odasına öfkeyle yürürken bir asker ne olduğunu sormak üzere onu durdurmaya çalışınca anlık öfkeyle askerin boğazına yapıştı Ante.
"Siktir git lan dibimden..."
"Kuman..danım..."
Diğer askerler hemen gelip onları ayırdılar. Ante daha fazla orada duramadı, hızla odasına geçti ve aşırı sert bir şekilde kapıyı çarptı. Masasının üzerindeki her şeyi yerle bir etti. Nefes nefese kalınca odasındaki minik, haki yeşili koltuğuna uzandı ve soluklandı. Kendi kendine düşünmeye başladı.
"Neden amcasının Pars'tan uzak durmamı söylemesi bu kadar koydu ki bana...?"
Göğsünün daraldığını hissetti. Elini kalbine koydu.
"Neden bu kadar hızlı çarpıyorsun, Tanrı seni kahretsin..."
Kalbini söküp atmak istiyordu. O yorgun mavi gözler yeniden gözleri önüne geldi. Düşündükçe delirecekmiş gibi hissetti. Aklından silemiyordu o bir çift mavi gözü.
"Çık aklımdan... kahretsin, çık..."
Vücut ısısının arttığını hissetti. Elini kendi yanağına koyup yokladı.
"Ateşim mi var?"
Doğrulup kalktı ve çekmecesinden ateş ölçer çıkartıp ateşini ölçtü, normal çıktı.
"Ee daha ne o zaman...?"
Kapının eşiğinden bir ses duydu.
"Aşık oluyorsun yüzbaşı..."
[BÖLÜM SONU]
![](https://img.wattpad.com/cover/370606969-288-k438830.jpg)